36- Kalbim yaralı

1.5K 144 297
                                        

Soğuktu hava. Kış yavaş yavaş kendisini göstermeye başlamıştı ve gün çoktan büründüğü için siyahlara soğukta iyice hakim olmuştu her yere.
Hava soğuktu fakat yaralı adamın içi yangın yeriydi, kış gelmişti fakat yaralı adam hala sonbahardı.
Yaprakları hala dökülüyor, dökülmeye devam ediyordu. İçindeki yangın dinmiyordu, küllere dönüşmüyordu. Bitmeyen bir yangınla yanıyordu içi. Alev alevdi kalbi. Duyguları, en saf ve temiz duyguları Yoongi'nin fitillediği o ateşte can çekişerek yanıp kül olmuştu.

Bitmiyordu, ne Namjoon'un içindeki yangın bitiyordu nede kendiyle olan savaşı. Aşamıyordu, Yoongi'nin ihanetini.

Aşamıyordu henüz bugün izlediği o kaydı. İhaneti kendi gözleriyle görmeyi aşamıyordu. Kalbi yorulmuştu artık. İki gün sonrası için bile yorgundu, camı çerçeveyi indirmekle sessizce çekip gitmek arasında kalıyordu hep. Namjoon aslında kendini bile aşamıyordu. Nereye gitse yorgun bedeni, yorgun kalbi kendisiyle. Ne yarardı başka diyarlar kendisine? Hangi şehir bitirebilirdi içindeki yangını? Hangi şehir sarardı ki yaralı adamın yaralarını?

"Kalbim yaralı," Yutkunmuştu. Namjoon Yoongi'nin ihanetinden sonra iki kelimeyi bir araya getiremez olmuştu. "Ben yaralı, ben baştan aşağı yaralı."

Yalan söylemiyordu, biricik eşinin ihanet öpücükleriydi ruhunda ve vücudunda hissettiği yaralar. Parmak uçları bile ağrıyordu artık ve Yoongi Namjoon'un parmak uçlarını öpmeyi çok severdi.

"Geçecek," Yamacında oturan arkadaşının teselli sözcüklerden bilmem kaçıncısıydı bu.
"Geçmeyen ne var ki Namjoon? Elbet buda geçecek."

Ona inanmak istiyordu. Yaralı adam arkadaşına inanmak istiyordu, herşeyin geçeceğine inanmak istiyordu. Ama inanamıyordu, kalbi böylesine sancılı bir acıyı çekerken bu acının biteceğine inanamıyordu.

Sonra daha önceden düşündükleri gelip yerleşmişti aklına. Yoongi'nin ihanetini öğrendiği ilk gün aklından geçenler uğramıştı tam şu an düşüncelerine. Namjoon, ne Yoongi'nin ihanetini unuturdu nede o ihanetin acısını. Namjoon aldığı ihanet için bir ömür değil, iki ömür verilse iki ömürde de ağlardı.

"Geçen tek şey zamandır Seokjin, acılar geçmez acılar unutulmaz."

Gözleri, burnu ve gözleri kızarık olan arkadaşında değildi. Kendisininde gözleri en taze nemliliğini koruyorken bakamıyordu dostunun gözlerine. Utanıyordu, yaralı adam ihanete uğradığı için utanıyordu. Ama hayır utanması gereken kendisi değil, o iki günahkardı. Fakat Namjoon onların yerine de utanıyordu.

Karşısında durgun olan nehirdeydi gözleri, o nehir kadar durgundu yaralı adam. O nehir kadar yorgun.

Parmaklarını oynatamayacak kadar yorgun hissediyorken diğer taraftan tüm dünyayı yıkabilecek bir öfkeyi barındırıyordu içinde. Bir tarafı buz soğuğuyken bir tarafı kor alevdi. Eşinin ihanetiydi onu bu hale getiren, iklimini şaşırtan. Her halükarda zararlı çıkan Namjoon'du. Yaralı adamdı hep yara bere içinde kalan. Onaydı bütün acılar, bütün kederler.

İki günahkar, günahları içerisinde temize çıkacaklarını sanıyorken acılarının hepsinin Namjoon'a ait olduğunu sanıyorlardı. Fakat hayır, öyle değildi. Günahlarından arınamayacaklardı ve acı bir gün onların da kapısını çalacaktı. Kaçınılmaz son onları bulacaktı.

"Sevgilim."

Mutfaktan gelen sesi duymuş ama dinlememişti. Uzun bir süredir pozisyonunu bozmadan oturduğu koltuktan milim kımıldamamıştı. Beyninde düşünceler savaşıyorken, ve beyni sürekli kendisini suçluyorken rahat değildi. Hiç değildi. İstediği hayat bu değildi, beklediği son bu değildi. Namjoon'un, ihanetini öğrenmesi istediği birşey değildi. Eşini kaybetmek ve hiç düşünmediği evliliğinin bitmesi asla istediği birşey değildi. Yoongi hep ilgiye boğulmuştu. Sevgiye ve ilgiye alışıktı, canı bir gün bile sıkılmamıştı. İçinde bulunduğu bu durumu yadırgıyordu şimdi.

Betrayal Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin