Tutulmak

4 1 5
                                    

Merhaba sevgili okuyucular :) 

Aynı tarihte ve saat dilimi içerisinde yayınladığım ikinci bölüm. 

Zira, şimdilik bir final yazdım diyebilirim. 

Sizi de kitapla baş başa bırakıp, tüm bölümler yayınlandıktan sonra tamamlandı ibaresine tıklıyor olacağım. 

Lütfen yorumlarınızı, ve yıldıza basarak, yolumu aydınlatmayı ihmal etmeyiniz. 

Seviliyorsunuz :)





İlerideki uzun bina yerle bir olmuştu. Etrafta birkaç uzun bina daha vardı. Sanırım içlerinden biri işime yarayabilirdi. Sarp'ı kırmış olmam canımı çok yaktı. İçime dolan pişmanlık nefes almamı zorlaştırıyordu. Sanırım, belki de yüksek ihtimal, Sarp'ın deyimiyle ben tutulmuştum ona. En sonunda dayanamadım ve derin bir nefes çektim içime. Aynı nefes terk ederken bedenimi gözyaşım da eşlik etti ona. Yutkundum sesim çıkmasın diye. Hıçkırıklarımı bastırdım, ancak yolu görmekte zorlanıyordum.

Hıçkırıklarım ağzımda büyüyordu. Dudağımı ısırdım. Hala adım sesi yoktu. uzaklarda bile. Ya da ben duymuyordum. Gelmeyi seçtiğim binaya geldim ve merdivenlerini tırmanmaya başladım. En üst kata geldiğimde aşağı, onu en son bıraktığım yere baktım.

Orada dizlerinin üzerine çökmüştü. Gözlerim manzarayı görüyor, içim parçalanıyordu. "Git" diyordum sessizce. "Sığınağa git, lütfen. En azından bir müddet daha iyi olduğunu bileyim."

O ise beni duymuyordu. Yerinden kıpırdamıyordu. İşin kötüsü ben de kıpırdamıyordum. Kıpırdayamıyordum. Aslında benimle gelse yapabilirdi, biliyordum. Yine de risk alamıyordum. Ona bir şey olmasına dayanamazdım. Yeterince insan kaybetmiştim. Onun nefes aldığını bilirdim en azından. Belki de beni bu yüzden hiç affetmeyecekti. Olsundu, yaşaması benden önemliydi.

Arkamı döndüm. Dört farklı yerine çantama attığım kameraları yerleştirdim. Dürbünü çıkarıp etrafa baktım. Görebildiğim kadarıyla herhangi bir şey yoktu. Sonra Sarp'a çevirdim. Olduğu yerde, gözlerini zemine dikmiş, öylece duruyordu. Ona bir özür borcum vardı, ama yanına gidemezdim. Gidersem dönemezdim.

Bir alt kata indim. Duvarların çoğu yerleri yıkılmıştı. Betonların büyük ve ağır olanları, beni her ne kadar zorlasa da, kaldırdım ve kendime görünen yerler için bir engel yaptım. Böylece kutu içinde saklanabilecektim.

Keskin nişancı tüfeğimi çıkarıp kurdum ve namluyu da sığınağın kapısına çevirdim. İllaki gelen olacaktı ve gelenlere de benim bir cevabım olacaktı. Sarp'a baktım. Hala yerinde ve kıpırdamamıştı. Gitsem küfür eder miydi? Ben olsam ederdim. Belki de yüzümü bile görmek istemezdim. Beddua eder mi? Etmez herhalde, kim eder sevdiğine!

Derin bir nefes çekerek içime bütün düşüncelerimi dağıttım. Etrafı gözlemlemekle yanına gidip gitmeme konusunda kararsız kalsam da, yerimde saydım.

Barış'ın omzuma dokunmasıyla kendime geldim. Onun için de araba ayarlanması gerekiyordu. Çantamı keskin nişancı tüfeğimin yanına bıraktım. Otomatik olanı aldım ve ona beni takip etmesini söyledim. Olabildiğine seri davranarak yıkıntıların arasından ilerlemeye başladım. Hedefim işe yarar bir araba bulmaktı.

Bu şekilde çok uzun süre yürümüştük. Yakınlarda evlerin arasında olan arabaların hiç biri de kullanışlı değildi. Çoğunun üzerine binalar devrilmişti. Dolayısıyla da hasarlıydılar. Çalışıp çalışmamaları bir yana, molozların arasından bile çıkarılamazlardı. Bütün onları es geçerek ilerlemeye devam ettim.

SanyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin