Merhaba herkese :)
Biliyorum yeni bölümün gelmesi biraz uzun sürdü :)
Çok çok özür dilerim, bilgisayarla ilgili bir sıkıntı yaşadım ve bir haftadan fazla bir zaman uğraşmama rağmen sonuç alamadım. O yüzden ben de yeni eklentilerle yola devam ediyorum :)
Ayrıca bu yıl benim üniversitemde son senem ve finaller, tez derken bayağı yoğun geçti ve hala geçiyor :)
Ah şu Corona belası diyebilirim :) Çok şükür ailem ve benim sağlığım yerinde. Yeni yeni haberler de bizi telaşlandırmıyor değil. Ancak ders ve sınavlarda da zorlamadığı söylenemez.
Siz neler yapıyorsunuz?
Nasıl geçiyor bu süreç ve umarım sağlığınız yerindedir.
Çok konuşmadan sizi bölümle baş başa bırakıyorum :)
Umarım beğenirsiniz. :)
Ki beğenirseniz oylamayı, bir düşünceniz varsa da benimle yorumlarda paylaşmayı unutmayınız :)
Çok ama Çok seviliyorsunuz :)
Her şeyle birlikte, neredeyse uçuyorken, hiçbir şey göremiyordum. Sırtım bir duvara çarpmıştı sanırım. Çarpmanın etkisiyle gözlerim karardı.
Çırpındım, ama engelleyemedim. Derin ve sessiz bir karanlık beni içine doğru çekti.
Algılarım yavaş yavaş açılıyordu. İlk hissettiğim şey, dayanılmaz gibi gelen sırt ağrımdı. Ağrılarımın etkisiyle bilincim, ağır da olsa işlemeye başlıyordu. Kulaklarımda bir uğultu yankılandı. kaşlarımı çatarak birkaç saniye alışmaya çalıştım. Yavaşça kafamı kaldırdım ve gözlerimi araladığımda karşımda Sarp vardı. Biraz bulanık hali, yavaş yavaş netleşiyordu. Ağır çekim gibi gelen halinden bir şey anlamıyordum. Dudakları görüş açıma girdiğinde hareket ettiğini gördüm ama söyledikleri bilincime ulaşmıyordu.
Sırtımda kendini yeniden hissettiren ağrıya aldırmadan doğrulmaya çalışsam da, başaramadım. Gözlerimi yumup bir nefes çektim içime. Tekrar gözlerimi açıp, etrafa baktım. Fenerlerden biri yanıyor, içinde bulunduğumuz yeri aydınlatıyordu. Bilincime üşüşmeye başlayan detaylardan, en son ne olduğunu hatırladım. Bombalanmıştı buralar ve biz yaşıyorduk. Bence bu imkansızdı ama yaşıyorduk. Sarp karşımda soru dolu gözlerle beni süzüyordu.
"Sarp." dedim. Sesim çıktı mı bilmiyordum ama dudaklarımı kıpırdatmamdan tepki verdiğimi anlamıştı.
"İyisin. "dedi. Kulağımın cızırtıları nihayet hafiflemiş, Sarp'ı duymama olanak sağlamıştı. Artık ne dediğini anlıyordum. Kısa bir öksürükle boğazımı temizledim. Kurumuştu.
"Su." dedim sesimin çıkmasını umarak. Yanındaki çantaya uzanıp suyu çıkardı. Beni yattığım yerden kaldırarak arkamdaki metroya dayadı. Suyun kapağını açıp, elleriyle içirmeye başladı. Bir iki yudum su, kuruyan boğazlarımı yumuşatmaya yetmişti.
"Bir yaram var mı?" diye sordum. Sesim kısık da olsa çıkmıştı.
"Hayır, sadece biraz belini incitmiş olabilirsin, sert çarptın." dedi. Kafamı salladım. Zaten ağrıyordu. Doğrulmaya çalıştım. İlk sefer, nefesimi keserek beni zorlasa da, derin bir nefesle tekrar denedim. Yine biraz zorlandım, ama kalkmama engel olmadı. Ayağa kalktığımda, dünya bir anlığına döndü. Sarp, sıkıca tuttu ve öyle biraz bekledim. Her şeyin düzeldiğine kanaat getirince, beni tutan kollarından sıyrılıp, teşekkür ettim. Şimdi artık dönmeliydik.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanya
Science FictionBambaşka bir İstanbul. Bomboş sokaklar, korkulu arayışlar ve cesur adımlar... Bu yeni dünyada ne amaçlanıyordu? Bu kadar hızlı bir değişim nasıl olabilmişti? Kabus muydu yoksa gerçeğin ta kendisi mi? Kalabalık şehir İstanbul'u hiç bu kadar ıssız...