Merhabalar efeniiim :) :)
Ben deniz yazarınız, nihayet yeni bölümü yayınladı :)
Medya; her zamanki gibi temsilidir :)
Yine yeniden belirtmek isterim ki; eğer beğenirseniz oylamayı, bir düşünceniz varsa da yorumlarda benimle paylaşmayı unutmayınız :)
Seviliyorsunuz canlarım :) :9 <3 <3
Şimdi sizi bölümle baş başa bırakıyorum :) Keyifli okumalar :)
Dikkatle bakmaya devam ediyordum. Kıpırdamadan bekliyordum. İlk hamleyi ona bırakmamalıydım, ama karşımda silahı daha dün tutan birinin olmadığı belliydi. Tutuşuna ve duruşuna bakılırsa, eğitimliydi de. Bir açık aradım. Yoktu. Açık vermesini sağlayacak bir hamleye ihtiyacım vardı.
Emre bilerek mi yaptı bilmiyorum ama işe yaramıştı. Yukarıdan gelen bir şeylerin düşme sesi, kafasını yukarıya çevirmesini sağlamıştı. Fırsattan istifade 45'e kaçtım. Silahın namlusunun yanında olacağım, bana zarar vermeyecek duruştu bu. O arada silahımı arkada kalan elime bırakıp, hızlı ve sert bir yumruğu karnına geçirdim. Bu şekilde nefesini keserek, biraz da güçten düşmesini sağladım.
Afallamıştı. Durmadım ve elimdeki tabancayla bileklerine alttan vururken, üst taraftan da silaha doğruldum. Silahı kavrayıp, hızlıca çektim ve uzağa gitmesi için fırlattım. Bir yumruk darbesiyle karşılık verdi. Kafamı sağa atarak kurtuldum. O kadar yakınındayken yapmam gereken son şeyi de yaptım ve kaval kemiğimi bacak arasına gömdüm. Bu son hamle bana zaman kazandırmıştı. Vakit kaybetmeden silahın kabzasını kafasına geçirdim.
Yukarıdan Emre inmeye başlamıştı. Ona dur işareti yapıp kalan yerleri kontrol etmeye gittim. Aslında çok geniş bir yer sayılmazdı. Merdivenden inilip, birkaç adım atıldığında, sola doğru geniş ayrı bir oda oluyordu ve kendi içinde başka bir odaya da sahipti. Elimi tetikte tutarak, o alana döndüm. Boş görünüyordu. Düzdü duvarları ve yerler halılarla kaplanmıştı. İki ayrı koltuk, yan yana duvarlarda duruyordu.
Tam karşıda, duvarla bitişik bir kapı daha vardı. O diğer odaya açılıyordu. Sessizce oraya doğru yaklaştım. Kapısı ardına kadar açıktı. Oraya da baktığımda temizdi. Silahı emniyete alıp sırtıma geri koydum. Geri dönüp bayılttığım adamı demir bir sandalyeye oturttum. Eski, kaplaması dökülmüş bir sandalyeydi bu. Ayaklarını bağladıktan sonra, üzerindeki gri tişörtü çıkardım ve kollarını da sandalyenin kenarlarına bağladım. Şansımı denemem gerekiyordu.
"Gelebilir miyim artık?" Sesle kafamı merdivenlere çevirdim. Emre hala orada benden işaret bekliyordu. Unutmuştum onu. Kafamı salladım. Ağır ağır, dikkatlice merdivenden inmeye çalışıyordu. Merdivenin korumaları var diye yanına desteğe gitmedim. Aksine adamın vücuduna odaklanmıştım.
Kaslı gövdesi, tabiri caizse baklavaları sıra sıra uzanıyordu. En son bu kadar baklavayı yan yana bir tepside görmüştüm herhalde. Her neyse diyerek odağımı değiştirdim, yaklaşıp daha dikkatli bakmaya başladım vücuduna. Bir umut, ufak da olsa bir yara izi arıyordum.
Gövdesinde yoktu. Hafifçe kendime doğru çekerek sırtına, omuzlarına baktım. En ufak bir yara izi yoktu. Kollarına geldim, sol kolu temizdi. Sağ koluna baktığımda, delinmiş, kanatılmış bir yara gördüm. Dikkatlice baktığımda dikeydi yara. Sırt çantamdan çakımı çıkardım ve yarayı açmaya başladım.
![](https://img.wattpad.com/cover/220628452-288-k164365.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanya
Science-FictionBambaşka bir İstanbul. Bomboş sokaklar, korkulu arayışlar ve cesur adımlar... Bu yeni dünyada ne amaçlanıyordu? Bu kadar hızlı bir değişim nasıl olabilmişti? Kabus muydu yoksa gerçeğin ta kendisi mi? Kalabalık şehir İstanbul'u hiç bu kadar ıssız...