Medyaya, olanlar karşısında beyni yanmış bir temsili Sanya bırakıyorum efenim :)
Keyifli okumalar :)
"Görmüyor musunuz? Kimse yok o sokaklarda, binalar yıkık, gerçekten görmüyor musunuz?" Bıkkınlıkla nefes verdi.
"Hadi, yürü hadi. Şimdi de deli numarası yapıyor. Yırtamazsın. "
"Tamam, tamam.Benim suçum ne? Neden tutuklandım?"
"Onca zaman sonra aklına geldi?" Sırıtmıştı.
"Hadi söyle. Ne benim suçum?" Kolumdan tutarak çekiştirmeye başladılar. İtiraz ediyordum, ama nafile. Teröristtim. Nedenini bilmiyordum, ama öyle anılıyordum. Şimdi de deli numarası yaptığımı zannediyorlardı. Bense çıkmaza girmiştim. Önüme baktığımda, eliyle havaya dokundu.
"Pardon, biz geçelim." Boşluğa konuşuyordu. Bu hali beni çileden çıkarıyordu.
"Kiminle konuştun?"
"Abartıyorsun ama!" diyerek tepki gösterdi.
"Hayır, ciddiyim." Gözlerine bakarak doğruyu söylediğimi anlatmak istiyordum. "Ben orada kimseyi göremiyorum. Senin gördüğün kişileri göremiyorum. "
"Ah yeter." diyerek bıkkınlığını dışarı vurdu. Bense başka bir düşünceye dalmıştım.
"Şimdi siz suçsuzsunuz o zaman? Ben, suçsuz yere mi size saldırdım. Öldürmeye çalıştım ben sizi, öldürmek istedim." İçimde bir pişmanlık büyüyordu. Olamazdı. Bu insanların hiçbir suçu yokken, onlara saldırmıştım. Hiç anlamamıştım olanları ve onları da köpek olmakla suçlamıştım.
İşin aslı böyle değildi. Onlar benden çok daha farklı bir dünyada yaşıyordu. Ben, sadece bunu anlamamıştım. Onlar, doğal olarak devleti koruyordu. Bense, ardlarında bıraktığı, bu halini görmedikleri dünyayı savunuyordum.
Yeniden hücreme tıkıldığımda, sorularla boğuşuyordum. Benim görmediğim bir dünya vardı. Orada bir yaşam var denilebilir miydi? Askerin dediğinden anladığım tek şey aynı şeyi görmediğimizdi. Yine de ne gördüklerinden emin olamıyordum. Gördüğünü sandıkları diye düşünmek de mümkündü elbette. Ancak, varlığından şüphe dahi etmiyorlardı.
Günler geçiyor, bense hala anlamaya çalışıyordum. Beni görebilen bu insanlar, dünyamı göremiyorlar mıydı? Hareketlerim onlara deli olduğumu düşündürüyordu. Oysa, gördüklerimden, hatta yaşadıklarımdan emindim. Emre, Berk, ben, Sarp çok şey yaşamıştık ve biz bu kadar insanın sadece ufak bir kısmıydık.
Zemine uzandım ve bacaklarımı kendime doğru çekerek cenin pozisyonuna geldim. Ellerimi kafamın altında birleştirdim. Öyle, biraz uyumuştum. Kendime geldiğimde ise, konuşan birilerine kulak vermiştim. Gözlerimi açmadım ve dinlemeye devam ettim.
"Deli gibi, ama çok da gerçekçi. Ya iyi bir numaracı, ya deli ya da.." Cümlesi yarım kalmıştı adamın. Sanırım başıma dikilen askerlerden biriydi o da.
"Daha ya da'sı mı var, deli işte. Yok binalar yıkıkmış, insan falan yokmuş. Deli saçması işte."
"Ama nasıl söylüyor, dikkatli baksana. Ya gerçekten doğruyu söylüyorsa?" Çok da yüksek olmayan bir kahkaha doldurmuştu ortalığı.
"Senin kafanı bulandırdı herhalde. Çok konuşma lan onunla." Yeniden güldü.
"Hiç konuşmadım. Sadece o gün dikkatli baktım ona. Ayrıca düşün oğlum. Çok iyi dövüşüyor, belli ki eğitimli de. Kafayı nasıl yesin? "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanya
Science FictionBambaşka bir İstanbul. Bomboş sokaklar, korkulu arayışlar ve cesur adımlar... Bu yeni dünyada ne amaçlanıyordu? Bu kadar hızlı bir değişim nasıl olabilmişti? Kabus muydu yoksa gerçeğin ta kendisi mi? Kalabalık şehir İstanbul'u hiç bu kadar ıssız...