Final - 1. Kısım

4 0 0
                                    




Bu konuşmanın üzerinden günler, her zamankinin aynı şekilde geçti. Ben yeniden koridora çıktığımda, daha kaslı bir yapıya sahip olmuştum. Zira, oturmaktan başka bir şey yapmadığım için, spora başlamıştım. Artık, tabiri caizse baklavalarım oldukça belirgindi. Asansörlere yönelip, bindik ve aşağıya inmeye başladık. Dakikalarca gittikten sonra, durduk ve kapı ardına kadar açıldı. Askerler geride hareketsiz kalırken heyecanla kendimi öne attım.

"Sarp." Kalabalığın arasından sıyrılmıştı sesimle birlikte. Öne atılıp, belime sarıldığında ismimi sayıklıyordu. Zayıflamıştı, ama gücünden hiçbir şey kaybetmemişti. Öyle sıkmıştı ki belimi, hayal mi gerçek mi onu tartıyordu sanırım.

"İçinden say, dikkatli ol. 12 saat sonra senle Barış'ı ve yanına kimi almak istiyorsan, en fazla iki kişiyi alıp bu binadan çıkacağız. Hazır ol." Fısıldamıştım kulağına. Kendimi geri çektiğimde, yüzündeki endişeyi görmüştüm. Avuçlarımın arasına aldım o yüzü.

"Seni çok özledim." Gözleri dolmuştu. Bu bende de aynı tepkiyi yarattı.

"Seni çok özledim ben de Sanya. Sana bir şey oldu, dönemeyeceksin hiç sandım. Çok, çok korktum seni kaybettim diye." Koskoca adam neredeyse hıçkırarak ağlayacaktı. Kendime çektim ve boynuna sıkıca sarıldım. Nefeslerimiz birbirine karışmıştı. Derin bir özlemle kokusunu içime çekiyordum. Saçlarıma, boynuma kondurduğu öpücüklerin arasında, ona teselli vermeye çalışıyordum.

"Bak iyiyim. Hiçbir şeyim yok merak etme. İyiyim hayatım, ben iyiyim. Sadece sizi merak ettim, o kadar."

"Süre doldu. Geri dönüyoruz." Askerin uyarısıyla, başka zaman geçmeyen, ama ihtiyaç duyulan anda da yetmeyen zamana sövdüm. Hafifçe kollarımı ayırmaya yeltensem de, bu Sarp'ın daha çok sarılmasına neden oldu.

"Sarp." Sesimi yumuşatmıştım. Gitmem gerektiğini söylemeye çalışıyordum. Yine de anlaması için söylememe gerek kalmamıştı.

"I-ı" hayır anlamına gelen, ufak bir mırıltıydı sadece. Küçük bir çocuğun tepkisi gibiydi. Ben de ondan ayrılmak istemiyordum. Ancak bu mümkün değildi.

"Gelmezsen, içeridekiler ölür, emir bu yönde." Askerin uyarısı, Sarp'ın sinirlenmesine neden olmuştu. Beni bıraktı ve ardıma adımladı.

"Vur hadi, benden başla. Koskoca şehir, belki ülke ya da ne bileyim dünya size yetmedi. Kana doymadınız, beni de vur. Ulan, ben de askerim ama silahım masuma değil suçluya kalkar." Bir nefes aldı ve burnunu koluna sildi. Sarp'ın koluna davrandım. Benden çekti. Durmuyor, ardı ardına sıralıyordu laflarını.

"Ama siz gücün askerlerisiniz değil mi? Göt yalarsınız anca, masum değil güçlü olan önemlidir, şerefsiz olsa da. Sizin gibi asker olacağıma, gebertin lan. Gebertin, benden başlayın benden."

"Sarp dur." Araya girmeye çalışıyordum.

"Ne duracağım ya, nereye, taş üzerinde taş bırakmadılar. Kimse de can bırakmadılar, yetmedi, hala durmuyorlar. İki tane insan kaldı, onların da, hem de hiç suçu yokken, onların da canını alacaklar."

"Sarp dur." Sabrım taşıyordu. Asker ise duyduğu her şeyle şaşırıyor, benim deli olmadığımı anlıyordu. En azından ifadesi, Sarp'a inanıyor gibiydi.

"Durmayacağım, o mermi beni durdurana kadar durmayacağım."

"Sarp onların suçu yok ki." Bağırmıştım. Bu durmasını sağlamıştı. Şaşkınlıkla dönüp bana baktı. Aslında bu daha çok hayal kırıklığıydı.

SanyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin