Savaş beni kollarına almasıyla yeni bir dünyaya girdim. Onun parfümle karışık kokusu beni sarhoş etmeye yetti. Ellerimle onun gömleğinin sıkıca kavramış, göğsüne kafamı koymuş onu içime çekiyordum. O da iki eliyle ceketini çekiştirerek beni sıcacık ceketin içine aldı. Birlikte sarılıyorduk. Dayanamadım ve ağlamaya başladım. Savaş usulca çenemden tutarak ay ışığının aydınlattığı yüzümü kendine çevirdi. "Sorun ne güzelim?" Yavaşca göz kapaklarım indi. "Bir şey oldu. Ama sana anlatamayacağım bir şey." Savaş kafasını sağ tarafa doğru biraz eğdi. Yeşil gözleri benim ela gözlerimden ayrılmıyordu. "Anlatmak istersen ben buradayım. Anlatmak istemesen de buradayım. Seninim ben Aslıhan." Bu kelimeleri sert, dümdüz ve ciddi bir şekilde söyledi. Sonrasında dudakları kıvrıldı. Beni kendine sanki mümkünmüş gibi biraz daha çekti. Dudaklarımız birleşti. Benim tecrübesiz dudaklarım onun tecrübeli dudaklarıyla buluştu. Onun bu kadar iyi olması beni sinirlendirdi, üst dudağını hırsla ısırdım. Boğuk bir şekilde inledi. Öpüşmemiz gittikçe tehlikeli bir hal alırken onu kendimden ittim. Ona sarhoş gözlerle baktım. "B-Bir gören olacak Savaş..." sözümü bitirdiğim anda dudakları yeniden dudaklarımı buldu. Hırslı bir öpücükten sonra boynuma doğru yöneldi ve fısıldadı:"Görsünler.Yaktın sen beni Aslıhan... Senin beni deliye çevirdiğini görsünler." Onun bu kelimeleri mideme saplanan bıçaklar gibiydi...
Kollarımı onun boynuna doladım ve o bana her dokunduğunda daha da deliye döndüm. Minik iniltilerim minik çığlıklara dönüştü. Ellerimi ağzıma götürdüm ve sesimi bastırmaya çalıştım. O bütün vücudumu ele geçirirken ben iyice ufacık olmuştum. En sonunda onun sert çehresini avuçlarım arasına aldım. "Gitmem gerek..." Bu sefer direnmekten vazgeçti. Alnıma bir öpücük bıraktı. "Seni seviyorum. Dudaklarını, ellerini, gözlerini... Boynundaki benlerin rastgele sıralanışını... Her şeyin benim olsun istiyorum." Ona bu sözlerinin üzerine minik bir öpücük bıraktım. Arkamı dönüp tam gidiyordum ki bir şeyi hatırladım.
"Hediye için sağolun Savaş Bey." Bana bakıp gülümsedi ve geri geri gitmeye başladı. İkimiz de ayrıldık.
***
Odamın tam yanında minik bir çalışma odası vardı. Babam bu odayı bana vermişti. Beyaz ağırlıklı odanın iki tane kocaman camı vardı. Sol camın olduğu tarafta bana ait bir kitaplık duruyordu. Beyaz kitaplığın hemen sol tarafında tek kişilik kadife kumaşla kaplı bir koltuk vardı. Koltuğun üstünde minik bir battaniye, battaniyenin üstünde ise şu an okuduğum kitap duruyordu.
Sağ taraftaki pencerenin önünde yine beyaz bir masa duruyordu. Masanın üstünde cam bir kalem organizeri, organizerin yanında toplam üç tane dosya duruyordu. Dosyaların altında kalan dizüstü bilgisayar bana yardım edin diye bağırıyordu resmen. Masanın yanında dosyaları koyduğum, üzerinde sıkı bir kilit olan dolabım duruyordu. Önemli dosyaları buraya arşivlerdim. Bu dolabın açılması bizim için tehlikeli olacağından, sıkı bir kilit takmıştık. Kısacası odamda birsürü dolap ve dosya var diyebilirdim.Bilgisayarı açtım ve babamın mail olarak gönderdiği dosyaları teker teker okudum. Şirketin ödeyeceği ücreti, kâr zarar grafiğini ayarladım. Ortağımızla birlikte bize düşen payı da hesapladıktan sonra bunları güzel bir şekilde yazdım. Yazıları çıktı almak için odanın köşesinde duran yazıcıyı açtım. Yazıcıdan çıkarılan kağıtları şirketin dosyasına koydum. Mavi dosyayı dolaba koyduktan sonra masadaki dağınıklığı topladım. Yazıcının fişini çekip odadan çıktım. Kapıyı kilitleyip hemen yan odaya girdim. Sıcacık güzel yatağım beni davet ediyordu. Hemen yatağa atladım ve uykuya daldım.
🌠
Sabah yine erkenden spora başlamıştık. Serhat abi beni iki gündür çok zorluyordu. Ne zaman dinlenmek istesem bana düşmanlarımızın ne kadar tehlikeli olduğunu söylüyor, daha da sert çalıştırıyordu. Ellerim kum torbasına yumruk atmaktan kıpkırmızı olmuştu. Çıplak elle torbaya vurmak cidden canımı yakıyordu. Deponun duvarındaki eski kırık saatte bakıp duruyordum. Zaman bir türlü geçmiyordu. Serhat abi su içmeme bile izin vermiyordu. En sonunda titreyemeye başladım ve yere düştüm. "Serhat abi lütfen! Neden bu kadar zorluyorsun beni?!" Serhat abi kaşlarını çattı. Anlamayan bakışlarla elimden tuttu ve beni kendine çekti. Alnını alnıma yasladı ve bağırmaya başladı. "Sen Fahrettin Tan'ın kızısın! Sana her şeyi öğreteceğim, seni ben eğitiyorsam en iyisi olmak zorundasın! Yorulmak yok!" O kadar güçlü bağırıyordu ki birden kendime geldim. Kum torbasının yanına geçip işaret yaptı Serhat abi. Bende hemen vurmaya başladım. Serhat abinin teknikleri ile defalarca kusursuz şekilde vurdum... Ellerim kan içinde kalınca Serhat abi tatmin olmuş bir şekilde gülümsedi. "Ders bitti küçük hanım. Bundan sonra o eski sıkıcı dersler yok bunu da bil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık ve Aydınlık
ChickLitKapıcı kızı Aslıhan bir gün ailesi yüzünden başka bir adamla evlenmek zorunda kalır, ancak onunla gerçekten evlenecek midir? Yoksa bir mafyanın yardımı ile bu durumdan kurtulacak mıdır... Klişelerin aksine, karakterlerin ruhlarını hissedeceğinize g...