Bölüm 11

5.7K 173 0
                                    

 Bu bölüm beni kitap yazmak için motive eden harika bir arkadaşım adına yazılmıştır. Selam olsun sana güzel insan.😚✌️

  Sabah kalktığımda Savaş yeşil gözlerini bana dikmişti. Hararetli geçen günden sonra bu sessizlik bana iyi geliyordu. Camdan yansıyan güneş ışığı Savaş'ın yeşil gözüne yansıyordu. Yeşil gözleri cam gibi duruyordu. Gözleri sanki dünya gibiydi... Bana ait bir dünya...

  Ellerim onun yumuşak ve dağınık saçlarındaydı. Gözlerim onun yüzüne kenetlenmişti. Bütün dikkatimi ona vermiştim. O da bundan hoşnut görünüyordu. O da en az benim kadar beni süzüyordu. Birbizimize sarhoş gözlerle bakıyorduk. Gittikçe birbirimize yaklaştık ve birbirimizi öpmeye başladık. Ritimli bir şekilde birbirimizi öpüyorduk. Ellerimiz birbirine kenetlenmişti. Sonunda birbirimizden ayrıldık. Oturur pozisyona geldim. Çıplak bacaklarım camdan esen hafif rüzgarla titredi. Ayağa kalktım ve camı kapattım. Üzerime Savaş'ın tişörtünü giydim ve yatağa geri döndüm. Savaşın göğsüne kafamı koydum ve parmaklarımı Savaş'ın karnında gezdirdim.

   Savaş beni kendine çevirdi. Birbirimize bakıyorduk. "Çok sıkılıyordum Aslıhan." Sesi sert ve acı doluydu. "Hayatı boşa yaşamışım onca yıl... Paralar, kadınlar, lüks... Hepsi boktan. Amaçsız bir şekilde yaşayıp ölmek... Bize verilen rolü oynamak dışında bir şey yapmadım." Ondan böyle sözler duymak şaşırtıcıydı. Onu tanımak da tuhaftı. "Benim amacım ailemi mutlu etmekti. Kendim adıma hiç bir amacım veya hayalim olmadı. Kendimi tanımıyorum ben..." Bu sözlerim üzerine Savaş beni öpmeye başladı. İkimizde birbirimize benziyorduk. İkimizde yaralı ve yorgunduk.

Birlikte kahvaltıya indik. Bu sefer her zamanki uzun masa yerine minik bir masaya oturduk. Bahçenin ortasında bir havuz vardı. Havuzun kenarında iki kişilik masaya çeşit çeşit kahvaltılık konmuştu. Birlikte sessizce kahvaltı ettik. Sonra Savaş beni bir yere götürmek istediğini söyledi. "Yukarı çıkıp rahat bir şeyler giy güzelim." Ona kafamı salladım ve eve girdim. Dolabımdan siyah dar bir kazak aldım. Altıma da kalın bir kumaşı olan taytı giydim. Üstüme Savaş'ın siyah kocaman hırkasını giydim. Koşarak aşağıya indim ve gözlerimle Savaş'ı aradım. Savaş koltuğa kalçasını dayamış beni izliyordu. Yanına doğru ilerledim. Bana yaklaşarak elimi tuttu. Birlikte yürümeye başladık. Korumaların bulunduğu taş yoldan geçtik. Ormanlık bir alana girdik. Korumalar gözden kayboluyordu. Ormanlık alan cidden çok güzeldi. Yeşilin tonlarını her zaman çok sevmiştim. Ağaçların arasındaki yabani otların içinde renk renk çiçekler açmıştı. Eski bir değirmen taşının yanından geçtik. "Savaş yolu biliyorsun değil mi?" "Seni bilmediğim bir yere götürmem sevgilim. Sabırlı ol." Dedi gülümseyerek. Bugün cidden keyfi yerindeydi. Onun mutlu olması beni de mutlu ediyordu. 

   Yaklaşık on dakika sonra bir patikadan aşağı indik. Aşağı indiğimde gördüğüm şeyle ağzım açık kaldı ve kocaman bir şekilde gülümsedim. Karşımızda bir şelale duruyordu. Göl yeşilden maviye uzanan tonlardaydı. Berrak suyun altında yosun tutmuş kayaları görebiliyordum. Savaşın elini çekiştirdim. Yüzüne heyecanla baktım ve kıkırdamaya başladım. "Biliyorsun."
"Biliyorum..."
Gölün yanına doğru ilerledim ve elime bir taş aldım. Taşı suya doğru fırlattım ve sektirmeye çalıştım. Taş 2 kere sekti ve suyun içine daldı. Kıyıya doğru ilerledim ve çömeldim. Buz gibi soğuk suya elimi daldırdım. Şu an burada yüzmek istiyordum.

   Gülümseyerek ona baktım. "Yüzmek istiyorum Savaş!" Kafasını salladı ve üstündeki her şeyi çıkarmaya başladı. Bir süre karın kaslarını izledim ve gözlerimi kısarak bende üstümü çıkardım. Sadece iç çamaşırı ile kalmıştık. Onu beklemeden kendimi suya attım. En derine doğru yüzmeye çalıştım. Kafamı bir anda sudan çıkardım. Savaş henüz suya girmemişti, beni izliyordu. "Hadi çabuk ol!"
 
   Büyük bir kayanın tepesine çıktı. Oradan suya atladı ve bana doğru yüzmeye başladı. "Soğukmuş..." Ona gülümsedim. "Evet, dikkat et de hasta olma..." Ona yeniden gülümsedim ve suyun içine daldım. En derine doğru daldım.  Suyun derinliklerinde parlak bir şey gördüm. Ona doğru uzandım ve parlak şeyi elime alıp suyun üzerine çıktım. Savaş bana bakıp gülümsüyordu. Elimdekinin ne olduğuna baktığımda bir inci olduğunu gördüm. "Bu nasıl buraya gelmiş. İnciler midyelerin içinde olmaz mı?" Meraklı gözlerle ona bakıyordum. Elimdeki siyah inciyi sürekli çevirip çevirip bakıyordum. "Bilmem, belki birisi atmıştır oraya." Ona bakıp şaşkınlıkla sırıttım. Ona bir öpücük verdim ve şelalenin eteklerine doğru yüzdük. Suyun üzerinde yatıyorduk. Gökyüzü mavinin en güzel tonlarındaydı...

  Bir süre sonra sudan çıktık ve üstümüzü giydik. El ele ormandan eve doğru yürüyorduk. "Hafta içi işe gitmem gerek. Evde yalnız olacaksın. İstediğin bir kitap veya malzeme olursa adamlarıma söyle. İstersen benimle işe de gelebilirsin. Bazı günler..."
  Onun koluna girdim ve kafamı salladım. Birlikte yavaş yavaş ormanda yürüyorduk. Sonra birkaç şarkı mırıldandık... Huzurlu birkaç saatten sonra eve geri geldik.
  Üstümüzü değiştirdik ve yemeğe indik. Yine uzun ince masada hazırlanmıştı yemek... Sandalyemi Savaş'ın yanına çektim ve yemeği yanında yedim. Savaş son birkaç günde Savaş cidden değişmişti. Daha sakin birine dönüşüyordu. Bana olan sevgisinde artık kin yoktu.

  Sabah kalktığımda yanımda Savaş yoktu. Odamdaki uzun, kocaman camın önüne beyaz ahşap bir masa konmuştu. Masanın üzerinde bir takvim, takvimin sağ yanında bir dijital saat duruyordu. Masanın altında dört tane çekmece vardı. Çekmecenin birinin içine renkli renkli kalemler konmuştu. Diğerinde ise defterler vardı.  Son iki çekmece boştu. Masamın üstünde ayrıca bir kitap duruyordu. Martin Eden...
   Bu benim en sevdiğim kitaplardan biriydi. Ana karakterin öz disiplini sayesinde motive olmuş ve durmadan çalışmıştım. Onun amacı yazarlıkken benim amacım ailemi doyurmaktı. Doymak bilmeyen ailem...

  Banyoya gidip işlerimi tamamladım. Yatağımı ve odanın geri kalanını hizmetçileri yormamak için kendim topladım. En son dijital saate baktığımda saatin 13.50 olduğunu gördüm. Karnım cidden acıkmıştı. Doğrudan mutfağa gittim ve Türkan teyze ile bir şeyler yedim. Yine saatlerce sohbete daldık. En sonunda akşam 17.00 gibi Türkan teyze gitti. Bende masamdan bir defter ve kalem alıp salona gittim. Gri deri koltuğa oturdum ve deftere bir şeyler karaladım. Gittiğimiz şelaleyi çizmeye çalıştım. O kadar denememe rağmen olmayınca defter ve kalemi koltuğa bıraktım ve evde dolaşmaya karar verdim. Üçüncü kata çıktım ve benim resimlerimin olduğu odaya girdim. Oraya son bir yıl içinde yaşadığım her şeyi sığdırmıştı. Derin bir iç çekerek odadan çıktım. Ne olursa olsun bu oda böyle kalacaktı sanırım. Kapıyı kapattım. Ve aşağıya indim. Mutfağa gittim ve Savaş gelene kadar ona kek yapmaya karar verdim. Çikolatalı kek harcını minik kalıplara döktüm. 20 dakika fırına verdikten sonra keklerin içine delik açıp çikolata sosu sıktım. Kekin üstüne krema yapıp keki süsledim. Gerçekten güzel olmuşlardı. Dayanamadan bir tane yedim. Cidden harika yapmıştım. Defterime yaptığım kekin detaylarını yazdım. Ve defteri kaldırdım.

  Akşam Savaş gelince birlikte yemek yedik. Sonrasında birlikte oturup film izlemeye karar vermiştik. Film izlerken yemesi için ona kek getirdim. Gözlerinin içine sabırsızca bakıyordum. "Kim yapmış bu kekleri böyle! Hepsi yamuk yumuk!" Böyle söyleyince birden yüzüm asıldı. Sinirli bir şekilde kollarımı birbirine dolayıp gözümü kaçırdım. "Değil mi değil mi? Kim yapmış bunları!" Savaş birden bire kahkaha atmaya başladı. Bana minik bir oyun oynamıştı. Bende ona oynayacaktım. Yüzüne bakmadan sinirle yerimden kalktım ve odama çıktım. Yatağın içine girdim ve bacaklarımı sallayarak dışarıyı izledim.

   Sonra kapı açıldı...

Vote atmayı unutmayın bebeklerim😚💗

Karanlık ve AydınlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin