Bölüm 31

1.5K 46 6
                                    

   Zilin sesiyle irkildim. Oturduğum ahşap sandalyeden kalktım ve kapıyı açtım. Karşımda kimsenin olmamasına şaşırdım. Kapının yanındaki vazodan anahtarımı aldım ve bahçeye çıktım. Etrafa bir göz attığımda kimseyi göremedim. Çeşmeye doğru ilerledim. Tam eve geri gidecekken Doğu'yu gördüm. Bana masum masum bakıyordu. Mavi gözleri beni mutlulukta süzdü. Eliyle bir işaret yaptı. Ve çeşmenin arkasında kayboldu.
  Tam onu izlerken bir el ağzımı kapattı. Zorlukla nefes alırken beni tutan ele bıçağı saplayıverdim. Adam acıyla, boğuk bir şekilde inledi. Arkama döndüm ve ona tekme attım. Adam yerde kıvranırken eve doğru koştum ve her yeri kilitledim. Odama çıktım ve Savaş'ı aradım. Fakat açmıyordu. Son kez denedim ve kapattım. Sonra odamdaki gizli odaya girdim ve başkalarını aramaya başladım. Kimse telefonlarıma cevap vermiyordu.

  Korkuyla beklemeye başladım. Minik tabletimden evin çevresindeki silahlı adamları izledim. Birisi kameraya doğru bakıp sırıttı. Adamı başta tanıyamadım ama sonradan yüzü bütün çirkinliği ile hafızamda canlandı.
  Atalay Zengin...

Tableti elimden bırakmadan, birileri odaya girdi. Beni zorla bayılttılar. Elimden hiçbir şey gelmedi...

🌻🌻🌻

Kalktığımda ahşap, eskimiş bir sandalyenin üzerindeydim. Üstümde sadece iç çamaşırları vardı. Bütün silahlarım elimden alınmıştı. Oda çok soğuktu ve ben titriyordum.
  Birden ışıklar açıldı. Gözlerim alışana kadar bir süre karşımdakine bakamadım. En sonunda gördüğüm yüz ile irkildim. Çapkın ve iğrenç bir gülümseme ile Atalay bana bakıyordu. Yavaş adımlarla yanıma geldi. Ellerini bacaklarımda gezdirdi. Elleri, ben titredikçe daha da baskınlaşıyordu. Uzun parmakları iç çamaşırımın üstünde dolandı. Her bir dantelde bir anlam arıyor gibiydi. Midem delicesine bulanıyor, aklım ise buradan kaçmak istiyordu.

  "Öldüm sandın değil mi!" ona korkarak baktım. Nefesim düzensiz bir haldeydi. Bana her yaklaşışı beni delirtiyordu. Uzaklaşmak, kaçmak istiyordum.
  O an sadece Savaş gelsin ve beni kurtarsın istiyordum. Atalay'ın eli çamaşırımın içine doğru ilerleyince ağlayarak konuştum." Hamileyim ben! Ne olur yapma!"

  Bunu duyunca birden dikleşti. Gözlerinde kocaman bir hayal kırıklığı vardı. "Ne demek hamilesin!"
"Daha yeni öğrendim, lütfen zarar verme bana!"
Suyuna gitmek ve masum kadın rolü oynamak istiyordum. Atalay daha önce fark edemediğim bir dolaptan kıyafet çıkardı. Üstümdeki ipleri çözdü.
Kıyafetleri sessizce bana giydirdi. "Bizim bir çocuğumuz var..." diye mırıldandığında öleceğimi hissettim. Kan beynime sıçradı.
  "Rahat bırak beni ne olursun! Babası var onun!"
"Babası benim!" diye bağırdı. Korkuyla irkildim. Beni kolumdan tutup yatağa yatırdı. Dudağıma zoraki bir öpücük bırakıp odayı terk etti.
  Ağlayarak odadan kaçmak için bir yol aradım. Fakat imkansız görünen bu seçenek sadece beni üzmekle yetindi.

🌠

  Sabaha karşı silah sesiyle uyandım. Kalbim deli gibi çarparken birden kapım açıldı. Atalay sinirle yanıma geldi ve beni kucağına aldı. Birkaç küfür mırıldanarak beni arka bahçeye götürdü.
"Burada bekle çiçeğim. Sakın bir yere gitme, sakın! Geleceğim."

Ona kafamı salladım ve gittiği anda bir kaçış yolu aramaya başladım. Ön bahçeye doğru koştum ve uzaktaki Savaş'ı gördüm. Sinirle arabadan inmiş, Atalay'a doğru yürüyordu. Ona doğru bağırdım, koşmaya başladım. Beni görür görmez dikkati dağılan Atalay'a bir kurşun sıktı. Ondan sonra adamları da yerde yatan adama birkaç el ateş açtı.
  Savaş kollarıyla beni sıkı sıkı sardı. Hızlıca arabaya bindik. Ondan gözlerimi alamıyordum. Aralanmış dudaklarım, ağlamaktan şişmiş gözlerim ile ona baktım. Kolundan tuttum onu. "Hamileyim ben Savaş!"



Bu hafta bolca görüşeceğiz okuyucularım! 3800 okunma için sağ olun.

Karanlık ve AydınlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin