24-25 BÖLÜMLER

6.9K 209 21
                                    

Öncelikle beklettiğim için çok özür dilerim. İnternette sorun vardı birkaç gündür. Bir de gece işe gittiğimden yayınlamaya vakit bulamadım. Yorumlarınıza cevap vermemişsem de özür dilerim. Çünkü cidden halletmem gereken sorunlarım vardı. Karne gibi. Bu hazır olan, sizin önceden okududuğunuz son bölümler. Diğer bölüm hazırda bekliyor. Okuyan herkes vote vermeyi unutmasın. Çok çok öpüldünüz. Bir daha ki bölüm böyle gecikmeyecek.

Bu bölüm yorumlarından dolayı ithaf alanlar;

-OhMyCidrauhlCat

-black-

-Harry_Curly_1907

-nurbanukaya

KEYİFLİ OKUMALAR!

24. BÖLÜM

Neden?” diye konuştum nefesimin altından.

Suratıma doğru eğildi. Teninin sıcaklığı içimi titretiyor ve ona daha fazla yaklaşma hissini bende uyandırıyordu. Boğazımdan sıcacık bir sıvının akıp gittiğini hissettim. Bu ağlayacağım zamanlarda olurdu genelde. Gözlerimin içine uzun uzun baktı. Söylediklerini unutmuş gibi yutkundu. Geri çekilip, derin bir nefes verdi.

“Siktir etsene. Buradan gitmelisin.” Çöktüğü yerden kalkıp, silkelenerek gitti. Her zaman ki gibi. Belki de gitmeliydim. Buraya gelmek, aptalca bir fikirdi. Elimde ki viski bardağını duvara fırlatıp, parçalarının etrafa yayılmasını gülerek seyrettim. Kalbim tam olarak bu haldeydi işte. Paramparça…

***

Pollana tavırlarımdan sıkıldığımdan ağlamak yerine, Ted’in evine doğru yürüdüm. Zaten yeterince ağlamıştım. Bugün yurda geri dönmem gerekiyordu. Saat yeterince geçti ve ben yarın ki derslere giremeyecektim. Ayrıca Rebecca’yı çok özlemiştim. Rüzgar güçlendiğinde, refleks olarak ellerimi paltomun cebine soktum. Elime gelen metal soğukla titredim. Kalbimin teklemesini göz ardı ederek uzunca şeyi cebimden çıkardım. Uzunca sapı olan, ve ucunda kocaman matalden yapılı bir kalp vardı. Elim titreyerek içini açtım.

“I will never let you go, Hebbie forever.” –Hazza

Gitmene asla izin vermeyeceğim, Hebbie sonsuza dek. –Hazza.

Bir şeylerin içimden yeniden başlamasından nefret etsem de gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Doğum günü hediyem bu olmalıydı. Elini paltomun cebine soktuğunda bunu koymuş olmalıydı.

“But I’ve gotta let it go.-Ama ben gitmene izin verdim- diye mırıldandım, elimdeki kalbi sıkıca sıkarken.

Temiz havayı derince soluyup, ciğerimi yakmasına izin verdim. Kolyeyi boynumdan geçirerek, istemsizce gülümsedim. Ve kahretsin ki her hatasına rağmen onu hala seviyordum.  Ted’in bahçede oturduğunu gördüğümde onu görmenin verdiği rahatlıkla boynuna atladım.

“Yarın sabah gidiyorum.” Diye konuştum.

“Annemler yarın geliyor,” dedi gözlerini devirerek.

NE?

“Ne?” diye bağırdım. “Bu kadar ani mi?”

“Ben,” diye kesik kesik konuştu. “Çok üzgünüm. Bende yeni öğrendim.”

“Gidip eşyalarımı almalıyım, tanrım yarın ailen bizi sözlendirmek için geliyor ve benim haberim yok. Ayrıca Rebbecca’yla görüşmem gerek. Hatta şimdi yola çıkmalıyım. Beni hava alanına kadar bırakır mısın, uçak bulmam gerek.” Elim ayağım birbirine dolaşmış şekilde, yukarı doğru koşup, çantamı aldım. Her göğsümün iniş kalkışında metali boynumda hissetmek, beni inanılmaz derecede rahatlatıyordu.

EVİME GELEN ÖĞRETMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin