36. Bölüm: Pinokyo Kısım Bir:
Yalanlar..
Herkes yalan söyler.
Herkes bir şeyler saklar.
Herkes her şeyi saklar.
Herkes kandırır.
Etrafındakileri kandırır.
Kendini kandırır.
En kötüsü de bir süre sonra gerçekten inanmaya başlarsın. Söylediğin yalanlar zihnine o kadar işlenir ki, onların yalan olmasından şüphe edersin.
Yalanlar, yalan olmadığını düşünürsen daha kolay söylenir. Bütün sır bu.
Peki ya zaten bütün hayatın bir yalandan ibaretse, gerçeğin bir önemi kalır mıydı?
''Kimsin sen?''
Dolu gözleriyle acı dolu gözlerim buluştuğunda sorum karşısında afallamıştı.
''Kimsin sen dedim?'' Yutkunarak bana bakarken ellerime baktım. Soyulmuş, tozlanmış , kanamış. Yırtık dizlerimi silkeleyip doğrulmaya çalıştım.
''Beni tanıyorsun?'' O kadar sinirli ve üzgündüm ki neredeyse ağlayacaktım, onun yerine kahkaha attım. ''Yanılıyorsun, ben seni tanımıyorum.. Senin de beni tanımadığını düşünüyordum. Ta ki az önce gözlerini görene kadar..'' Ayağa kalktığımda burnumu çektim. O ise hala kıpırdamıyordu. ''Şimdi bana kim olduğunu söyle.''
Kafasını salladı. ''Beni tanıy-'' Sinirle sözünü kesip bağırdım. ''Palavrayı kes! Her şeyi biliyorsun, benim kim olduğumu biliyorsun, bunları yaptığımı biliyorsun. Kimsin sen?'' Gözlerini kapatıp derin bir nefes almıştı. Bir anda arkasını dönüp yürümeye başladığında kalakaldım. ''Nereye gidiyorsun!'' Bana cevap vermeyince hışımla arkasından ilerledim. Kaçmaya çalışmıyordu. Sadece yürüyordu. Depoya girdiğinde ben de arkasından girdim.
İçinde balo elbiselerimizin olduğu koliyi açtığını görünce içimde bir duygu patlaması yaşamaya başlamıştım.
Nereden nereye...
''Ne yapıyorsun?'' Kırmızı elbisemi alıp bana fırlattığında havada yakalamıştım. Elimde ki anı dolu elbiseye bakarken yüzümü ifadesiz tutmak şu ana kadar yaptığım en zorlu işti. Yanıp sönen ışık azıcık ışık verirken kendi takım elbisesini çıkardığını görebiliyordum.
''Şimdi bunları giyineceğiz.'' diye mırıldandığında gözlerimi kapatıp sinirlerime hakim olmaya çalıştım. ''Dalga mı geçiyorsun?'' Bana döndüğünde yüzünün kıpkırmızı olduğunu görmüştüm. ''Hayır Hannah, şimdi bunları giyeceğiz. Ve balo salonuna gideceğiz. Hep yarım kalan dansımızı bitireceğiz ve ben sana her şeyi anlatacağım.'' Bana yaklaşırken elinde gömlek ve pantolonu tutuyordu. Kafamı salladım. ''Bunu yapmayacağım.'' Elimi tuttuğunda ikimizin de gözlerindeki ifade aynıydı. ''Lütfen. Sende ufacık hatırım kaldıysa. Son günümüz için.'' Yüzüne bakıp derin bir nefes aldım. O elbiseyi tekrar giymek. Dans etmek. Hem de kolumu kıpırdatacak gücüm kalmamışken. Son günümüz için.. Gözlerimi kapatıp ellerimi çektim. Üzerimdeki yırtık trikoyu çıkarırken yüzünde bir rahatlama ifadesi oluşmuştu.
Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp odanın bir köşesine fırlattım. Onun beni böyle görmesi umurumda bile değildi. Artık hiç bir önemi kalmamıştı. Kırmızı elbiseyi üzerime geçirirken onun da gömleğinin düğmelerini iliklediğini gördüm. Metal rafların arasından çıkıp ona arkamı döndüm. ''Fermuarı çeker misin?'' Ellerinin titrediğini tenime değdiği ilk saniyede anlamıştım. Fermuarı zar zor çektiğinde nefesim daralıyordu. Yüzüne bakmadan çıktım ve kapının dışında duvara yaslandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIŞ (Tamamlandı)
Mystery / Thriller"Her şey sadece senin içindi. Seni üzmek için , senin canını acıtmak için. Seni görevine hazırlamak için. Senin bir ruhun vardı Hannah, ve biz onu almalıydık."