16-seize

9.3K 223 16
                                    

16-seize

     "Senin de bazen heyecandan kalbin fırlayacakmış gibi oluyor mu Alec?"

Buz mavisi bakışlar ismini duyduğunda yüzüme yükseldi ve bir anlığına bana baktı. Ardından umarsızca yemeğine devam etti. Alec'in pembe dili, içtiği suyu etrafa saçarken "Hey Alec!" diye onu ikaz ettim. "Yavaş ol!"

Kafasını eğdi ve patilerini gözlerinin üzerine örttü. Tanrım, biri köpeğime utanmış numarası yaptığında onu affetmediğimi söyleyebilir miydi?

Üzerimdekilerden kurtulup saten geceliğime uzandım ve çok değil, yaklaşık bir saat önce Adrien tarafından kavranan belime dokundum. Ne tuhaf hissettirmişti bana! Tenimin alev aldığını hissetmiştim, sanki okyanusun içinde alev alıyordum.

Beyaz saten geceliği üzerime geçirdiğimde, zihnimden geçenleri akıl terazimde tartmadan eyleme döktüm ve telefonuma uzandım.

Marianne: Beni öylece bırakman, hiç hoş değildi.  

Yazdığım mesajı okur okumaz yanaklarım kızarmıştı. Konu insanlarla iletişim kurmak olunca, bir patates kadar işlevsizdim. Bir süre ne yazacağını bekledim ancak herhangi bir cevap gelmediğinde, yüzümdeki somurtkanlıkla yatağıma uzandım.

Alec, üzgün olduğumu hissetmişcesine yatağa atladı ve büyük bedenini üzerine kapattı. Kollarım "Benim küçük Sibirya Kurdum..." diyerek kollarımı ona sardığımda odamın kapısının tıklatıldığını işittim.

"Marianne, müsait misin?"

Ah, bu ses tonunun kime ait olduğunu ne yazık ki biliyordum. Babam, Başkan Lorenz'e içeri girmesi için bir dönüt verdiğimde Alec'i üzerimden kaldırmadan doğrulmuştum. Ağır bedeni bacaklarıma baskı yaparken babama baktım ve yüzüme sahte bir gülümseme kondurdum.

"Hey..." Başkan Lorenz onu her zaman gördüğüm gibi takım elbisesinin içindeydi. Yüzündeki ciddi ifadeden ödün vermeden çalışma masamın sandalyesini çekti ve sakince oturdu.

"Bugün Bay Deltea ile karşılaştım."

Alec'in yumuşak tüylerinde elimi  gezdirirken mırıldandım: "Öyle mi, ne güzel."

"Bay Deltae'nın kim olduğunu bile bilmiyorsun değil mi, Marianne?"

Ups! Yakalanmıştım. Sessiz kalarak onu onaylarken babam devam etti. "Bölüm başkanınız. Bu aralar devamsızlık yaptığından bahsetti. Bu kadar sorumsuz bir öğrenci olmanın ardında yatan sebebi merak ediyorum. "

Bu kadar sorumsuz olmamın ardında yatan sebep...

Kesinlikle birlikti. Ve tabii Adrien... Ancak Siyaset Bilimleri okumak istememem de kesinlikle bir etkendi.

"Ben... bölümü sevmiyorum, baba." dedim mırıldanırcasına.

"Öyle mi Küçük Hanım? Hangi bölümü okumayı arzu ederdiniz?" Alaycı bakışlarla sana bakarken cevap vermeme izin vermeden konuştu: "Sen başkanın kızısın. Babanın izinden gitmek zorundasın. Bir daha böyle bir şeyi dile getirmeni istemiyorum Marianne Lorenz."

Bir yaş gözümden düşerken yatağımın üzerindeki telefon titremişti. İkimizin de gözleri telefonuma düştüğünde, gelen mesajın kimden olduğunu biliyordum. Yine de alıp cevap veremezdim, özellikle Başkan tarafından azarlanırken.

Sonrasında aklına bir şey gelmiş gibi nefret dolu bakışlarını yüzüme dikti ve son sözlerini söyleyerek dışarı çıktı.  "Neyin peşinde olduğunu bilmiyorum Marianne ama bir daha seni çalışma odamın yakınlarında görmeyeceğim."

Babam Lorenz, kapıyı çarparcasına çıktığında, çok sevdiği makamından alındığında nasıl bir yüz ifadesine sahip olacağını merak ediyordum. Alec sesten irkildi ve bana daha çok sarıldı. Bende babamı düşünüyordum. Halkın gözünde onları her şeyden çok seven bir kahramanı oynuyordu ama o, tam bir yalancıydı.

Gözümdeki yaşları silerek telefona uzandım.

Adrien: Nasılsın?

Marianne: Berbat.

Adrien: Seni özledim, Mari. Şimdiden...

DETAY- TEXTING +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin