Detay'a yazdığım en uzun bölüm bu oldu galiba. Hikayenin mesajlaşma kısmı sona erdiği için bu şekilde devam edebilir ama siz uzun dediğime bakmayın, 1000 kelimeden az bunlar. Benim "uzun bölüm" anlayışıma biraz ters yani. Tutku kısmını da işin içine sokma kısmı biraz geldi sanki...
görüşlerinizi belirtmeyi, bolca satır arası yorumu yapmayı unutmayın ve lütfen oy verin bebekler, teşekkürler.
iyi okumalar!
22- vingt-deux
Hayatım boyunca, bir adamın yüzünün güzelliğine aldanabileceğimi düşünmemiştim. Ben bir adamın kaşının, gözünün güzelliğinden etkilenen o kadınlardan değildim. Benim için düşüncelerdi önemli olan. Sapyoseksüel olduğumu iddia etmiyordum, yine de zekâ bir adama kalbimi adamak için gereken en büyük şarttı.
Karşımdaki adama baktığımdaysa...
Halt etmişsin, diyordum kendime. Bu adamın gerçek olması imkânsızdı. Bu adamın beni bulması imkânsızdı. Burada olması...
"Aman Tanrım!"
Ona bakarken dudaklarımdan dökülen ilk sözlerin bu olması, onu eğlendirmişe benziyordu. Şaşkınlığım onu tatmin mi etmişti? Ah, bu benim için bir sorundu. Aptal olduğumu düşünmesini istemezdim.
"Sonunda karşılaşabildik, Mari." derken bir çift zümrüdü andıran gözlerini bakışlarıma kilitlemişti. Tanrım, bir adam bu kadar güzel olabilir miydi? Hafiften çekik fakat içi iri gözleri vardı. Burnu ucunda minik bir top varmış gibi kıvrılıyordu. Dudakları, saatlerce dudaklarımın arasında arzulamak isteyeceğim cinstendi. Bedeninden gelen sıcaklığı hissedebiliyorken hala benim yanımda olup olmadığını kavramaya çalışıyordum.
"Evet." dedim bir cevap verme ihtiyacı içerisinde. O da tıpkı benim onu incelediğim gibi gözlerini yüzümde gezdirirken, tam da şu an Edward Cullen olmak istediğimi fark ettim. Hoş, klişeler gerçek olur onun zihnini okuyamazdım.
"Atla bakalım, küçük kedi." diyerek arabasının kapısını benim için araladığında hayatıma giren erkeklerin spor araba sevdasını kavramaya çalışıyordum. Çok değil, dakikalar önce bir Ferrari'den inmiştim ve şimdi bir Mercedes'e biniyordum. Sesini işitmek, varlığının farkında olmak bana tuhaf hissettiriyordu. Adrien gerçekten karizmatik bir adamdı.
Koltuğuna oturup aracı çalıştırdığında, kendimi tutamamıştım. "Kaç yaşındasın?" diye sordum.
Dudağının sol köşesi kıvrılırken, sol koluyla vitesi kavradı direksiyonu çevirdi. "25."
Aramızda 3 yaş vardı. Kabul etmek gerekirse, Adrien tam da yaşında bir adam gibi gösteriyordu. Belirgin hatları olan yüzü, beni kendimden geçiriyordu adeta. Aramızdaki çekimin tek taraflı olup olmadığını merak ederken ormanlık yoldan devam etmemiz dikkatimden kaçmamış olsa da sesimi çıkarmamıştım. Beni nereye götüreceğini merak ediyordum.
"Neden?"
Dudaklarımdan kaçan soru beni bile bozguna uğratmışken onun sessiz kalmasına şaşırmıyordum. Ona bir sürü soru sormak istiyordum. Neden hayatıma bir telefon sapığı gibi girme ihtiyacı hissettin? Neden kimliğini gizledin? Neden bu gece buradasın?..
Kendi içimde yaşadığım paradoksa bir son verdiğimde, ormanın içinde iki katlı bir evin önünde durduğumuzu fark etmiştim. Tanrım! Hayatımda ilk kez gördüğüm bu Yunan heykelinin arabasındaydım. Ormanlık bir evindeydik, birazdan inecek, o eve girecektik. Beni öldürebilirdi. Bedenimi binbir parçaya ayırıp ortadan kaldırabilirdi. Korkunç düşünceleri kafamda canlandırmaya başladığımda, Adrien arabayı durdurmuş, bana bakıyordu.
"Benimle gelmek zorunda değilsin, istersen arabada kalabilirim, ya da sen kalırsın. Sen nasıl istersen..." dedi. "Bu saatte eve dönersek anne ve babandan fırça yersin. Şehirde tanındığın için seni bir otele götüremezdim. Bildiğim en güvenli yer burası." diye devam ettiğinde sertçe yutkunmuştum.
Birden dudaklarımı aralamış, konuşmuştum. "İkimiz de burada donarız. "Arabadan inerek camdan evin kapısında beklemeye başladığımda çok geçmeden yanıma gelmişti.
Tanrım, bu gece onunla aynı evde kalacaktık!
Hislerimi dile dökmek imkânsızdı. Aynı anda kafamdan birçok şey geçiyordu. Birçok şey hissediyordum; merak, endişe, korku, tutku...
Adrien kapıyı açıp geçmem için duraksadığında içeri süzülmüştüm. İçeriyi aydınlatan, nereden yayıldığını fark etmediğim yeşil ışık yönümü bulmama engel olduğunda topuklarım halıya takılmıştı. Yere kapaklanacağımı zannederken sırtımı duvarın soğuk dokusunda hissettiğimde, beni kavrayan bedeni kendime çekmiştim.
Sırtımın yaslandığı yerin bir kapı kirişi olduğunu fark etmeme rağmen içine düştüğüm bu durumdan kurtulmak için hiçbir şey yapmadan yüz yüze olduğum adama baktım. "Çok güzelsin."
Fısıltım, dudaklarına büyük bir gülümseme yerleştirmişti: "Repliğimi çaldın."
Omzumu silkerken, bedenimin paralel evrendeki Marianne tarafından ele geçirildiğini düşünüyordum. Çünkü bu cüretkârlık bana ait olamazdı. Ellerimi kapı pervazına yaslamış, belimi öne çıkarmışken onun tenine değdiğimin farkındaydım. Adrien, kararmış gözlerle bana bakarken bakışlarımı gözlerinden hiç kaçırmamıştım.
Eli, yüzüme düşen saç telini uzaklaştırıp suretimi açık bıraktığında, kuruyan dudaklarımı ıslatma ihtiyacıyla dolup taşmıştım. Dilim, alt dudağımın üzerine kapandığında onun fısıltısı dört bir yanıma dağıldı. "Yapma."
"Neyi?"
Kasıklarımda hissettiğim sertliği, bedenimdeki büyük boşluğu örterken yüzüme yaklaştı. Sol kolunu duvara yasladığında alanımı daraltmıştı. Dört bir yanım kokusuyla dolmuşken kendimi ona bastırma arzusu bedenimi dağlamaya başlamıştı. Sanki bedenim alev alıyordu.
Eli belime uğradı, dokunuşu varla yok arası bir tondaydı. Gözlerimi kapadım. Ben, dudaklarıma değecek baskıyı hayal ederken Adrien duvara yasladığım elimi çekti ve aramızdaki kısa mesafeyi öldürdü. Beni yaslandığım duvardan ayırırken yakınlığımızın yerine büyük buz kıtaları girmişti.
"Uyku vakti küçük kedi. Yarın sabah erken uyanacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DETAY- TEXTING +18
Kısa HikayeHareketleri bariz bir şekilde hızlandığında onu en derinlerimde hissediyordum. İçimden çıktığında omuzlarım hayal kırıklığıyla düşmüştü fakat belimi sertçe kavrayıp beni yüz üstü çevirdiğinde dudaklarım şaşkınlıkla aralanmıştı. Ardımızda sırlardan ö...