Si vous êtes assez courageux pour dire au revoir, la vie vous récompensera d'un nouveau bonjour.{Elveda diyecek kadar cesursanız, hayat sizi yeni bir merhaba ile ödüllendirecektir.}
~Paulo Coelho
🔽
"Neden geç geldin?"
Amcamın sesiyle adımlarım durdu. Kapıyı aralık bırakıp bileğimi arkama sakladım. "Biraz etrafı gezmek istedim."
Jimin kafasını odasının kapısından çıkarıp "Kral ile birlikteydin, değil mi?" diye sordu. Gözlerimi devirdim. Bir şeyi de anlamasa olmazdı zaten.
"Neden hala onunla görüşüyorsun?" Amcamın öfkeli sesiyle yerimden sıçradım. Tam bir bahane üretmek üzereyken aralık bıraktığım kapı açıldı.
Kral, içeri girince ikisininde yüzündeki ifade görülmeye değerdi. Gülmemek için dudaklarımı ısırdım.
"Lütfen, müstakbel eşime sesinizi yükseltmeyin." Kralın nazikçe söylediği sözlerle kaşlarımı çattım.
Beş gün önce beni öldürmek isteyen adamın müstakbel eşi olmak...
Nasıl bir durumdaydım ben?
Jimin odasından çıkıp kralın boynuna baktı. "Siz iyi misiniz?" Kral bana bakarak gülümsedi. "Biraz hırpalandım, o kadar."
Kralla o gün saraya gitmiştik. Elime bir kılıç verip kendi eline de bir kılıç almıştı. Bu şekilde her gün birlikte idman yapmaya başlamıştık.
İkimizde birbirimizi deli gibi yoruyor öldürebilecek pozisyonlara kadar devam ediyorduk ama ikimizde birbirimizi öldürmüyorduk. Bunun nedenini ikimizinde bilmediğine emindim.
O günden sonra aramızda hastalıklı bir ilişki başlamıştı. İkimizinde eline birbirimizi öldürmek için bir çok şans gelmişken öldürmemiştik.
Bu saçmaydı. Biz düşmandık!
Derin bir nefes alıp "Kral bugün burada yemek yiyecek. Benim misafirim." dedim. Yoksa asla kral ısrar edip 'evinizi görmek istiyorum' dediği için getirmemiştim onu buraya.
Amcam, kralı yemek odasına doğru yönlendirirken ben merdivenlerden çıkmaya başladım. Savaşçı kıyafetim hep toz içindeydi. "Sen nereye?" Kralın sesiyle durdum. "Odama. Kıyafetlerimi değiştirmem gerek."
"Bende gelebilir miyim?" Sorduğu şeyle yüzüm kıpkırmızı olurken amcamla Jimin'in yüzüne bakamıyordum bile. "Hayır!" Hızla merdivenlerden çıkıp odama girdim.
Ne kadar birbirimizin düşmanı olduğumuzu bilsek de aynı zamanda çokta yakındık. Ne zaman kılıçlarımız elimizden düşse ellerimizle savaşmak zorunda kalıyorduk ve o zaman istemsizce birbirimizle yakınlaşıyorduk.
Sonu hep yerde bitiyordu. Ya ben onun üstünde oluyordum ya o benim.
Kalbim düşündüğüm şeyle hızlanırken yanağıma tokat attım.
O, senin babanı öldürdü!
(O senin yengen, yengen jnkklsmnbn)
Hızla dolaba gidip temiz, kabarık olmayan bir elbise çıkardım. Hemen üstümü değiştirip aşağı yemek odasına indim.
Amcamla kral politika ile ilgili şeyler konuşurlarken Jimin onlara iğrenerek bakıyordu. Çünkü o politikayı değil savaşı severdi. Sandalyemi çekip oturduğumda gözler üstüme döndü. Kral bana gülümseyerek baktığında bende gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hainin Kızı ~liskook~ (tamamlandı)
FanfictionLa fortune sourit aux audacieux. {Şans, cesurlara güler.} (Liskook, Jirose, Namsoo, Jenkai, Taejin, Sope) Altı yaşındayken babasının gözünün önünde idam edildiğini gören küçük kız, on altı yaşındayken babasının idam kararını veren kralın sarayına g...