La vérité vaut bien qu'on passe quelques années sans la trouver.{Doğruyu ne kadar geç bulursan o kadar değerlidir.}
~Jules Renard
🔽
Karşıdaki yansıma, yavru ağzı rengindeki kıyafetimin bana çok yakıştığını gösterirken sarı düz saçlarımı taramayı bitirmiştim.
Kapı çaldığında "Girin." dedim ve tarağı masanın üstüne koydum. "Madam Lalisa, günaydın. Kral sizi yemek odasında bekliyor." Karşımdaki adamı başımla onaylayıp dışarı çıktım.
Jungkook, bu adamı, onun en iyi askeri olduğu için bana göndermişti. Adını hatırlamadığım bu asker her zaman kapımın önündeydi ve gittiğim çoğu yerde bana eşlik ediyordu.
Asker, ben yemek odasına doğru ilerlerken birkaç adım arkamdan benimle geliyordu. Bir hizmetli kız önümden elinde yemek tepsisiyle geçerken gözlerimle onu takip ettim. Yemek odasının tam tersi yönde ilerleyip merdivenlerden inmeye başlayıp gözden kayboldu.
Aşağıda özel hizmet alan birisi vardı ve ben bugüne kadar askerler, hizmetliler ve kral dışında bu sarayda başka kimseyi görmemiştim. Yemek odasının önüne geldiğimizde asker kapıyı açtı ve geçmem için bekledi.
Yemek odasına girdiğimde gözlerim direkt kralı aramıştı. Onu baş köşede oturur şekilde gördüğümde yemek masasına ilerleyip kralın sağ tarafında durdum. Asker, sandalyemi çektiğinde ona gülümseyerek sandalyeye oturdum.
"Afiyet olsun, efendim." Asker bizden uzaklaşıp duvarın köşesinde durduğunda kral sonunda gözlerini kaldırıp bana bakmıştı. Uykusuzluk ve yorgunluk akan gözlerini gördüğümde şaşırdım. Dün biz ayrıldıktan sonra uyumamış mıydı?
"Günaydın." Duyduğum yorgun sese karşılık vererek "Size de günaydın." dedim. Kral eliyle yemekleri gösterip "Başla, lütfen." dedi. Önümdeki masaya göz atıp yemek istediğim şeyleri tabağıma koydum.
Kralın tabağına baktığımda sadece bir dilim ballı ekmek olduğunu gördüm. Sadece onu mu yiyecekti? Kral, yüzüme kahvaltı boyunca bir daha hiç bakmazken neden böyle olduğunu düşünmeden duramıyordum.
Oysa dün gayet güzel vakit geçirmiş ve iyi bir şekilde ayrılmıştık. Ben gittikten sonra bir şey olmuş olabilir miydi? Belkide ülke yönetim meseleleriyle ilgili bir şey olabilirdi. Krala baktığımda boş olan tabağına baktığını gördüm. Dalmış mıydı?
Askere dönüp elimle dışarı çıkması için bir işaret yaptım. Asker emrime uyup dışarı çıktı. Bakışlarım tekrar kralı bulduğunda onu hala boş tabağa bakarken gördüm. "İyi misiniz?" Sorduğum soruyla kral irkilerek kafasını kaldırdı.
"Evet, iyiyim." Sesinin tonuyla söylediği şeylerin zıtlığı yüzünden kaşlarımı çattım. Yüzü ve bakışları 'iyi değilim' diye bağırıyordu resmen. "Yalan; en sevmediğim şeydir." Yorgun bakışları sertleşirken alayla gülümsedi.
"Emin misin?" Sorduğu soruyla titredim. Ne kastediyordu? Bu dünyada en çok yalan söyleyen kişi bendim büyük ihtimalle. Bunlardan birini mi öğrenmişti? Kalbim korkuyla teklerken paniğe kapılmamak için derin bir nefes aldım.
"Sorununuzu benimle paylaşmak istemiyor olabilirsiniz ama umarım yakın zamanda halledersiniz." Kral, bakışlarını boş tabağıma çevirip "Bitirdin mi?" diye sordu. Onu başımla onayladığım da "Hoesok!" diye seslendi.
Beni buraya getiren asker içeri girip kısa bir reverans yaptı. Demek askerin adı Hoesok'du. "Buyurun kralım." Kral ayağa kalktığında bende kalktım. "Lisa'ya odasına kadar eşlik et lütfen." Kralın soğuk tavırları dün çözülen buzları tekrardan dondururken hızla odadan çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hainin Kızı ~liskook~ (tamamlandı)
FanfictionLa fortune sourit aux audacieux. {Şans, cesurlara güler.} (Liskook, Jirose, Namsoo, Jenkai, Taejin, Sope) Altı yaşındayken babasının gözünün önünde idam edildiğini gören küçük kız, on altı yaşındayken babasının idam kararını veren kralın sarayına g...