Il n'y a pas de verités moyennes.{Yarı doğru yoktur.}
~Georges Bernanos
🔽
"Lisa!" Jimin koşarak bana sarıldığında bende sıkıca ona sarıldım. Saraya geldiğimden beri birkaç gün geçmişti ve Jimin'i uzun zamandır görememiştim. "İyi misin? Kral bozuntusu sana bir şey yapmıyor değil mi?" Ondan ayrılıp gülümsedim. "İyiyim, korkma. Kral bana dokunamaz."
Amcam hafifçe öksürüp bana gülümsedi. Jimin'i geçip sıkıca amcama sarıldım. "İyi görünüyorsun." Kıkırdayıp amcamdan ayrıldım. "Her gün beni görüyorsun zaten." Amcam, kralın sağ kolu olduğu için her gün sarayda çalışıyordu bu yüzden onu sürekli görebiliyordum.
"Hadi beni güzel kızlarla tanıştır." Jimin kolumu tutup beni sürüklemeye başlayınca amcama el salladım. "Odan nerede ve sabahtan beri bizi takip eden şu adamda kim?" Arkamızdan gelen tanıdık askeri gördüğümde ona gülümsedim. O da hafifçe başını eğip bana selam verdi.
"O; Hoesok. Benim korumam." Jimin beni çekiştirmeye devam ederken durdum ve onu da durmaya zorladım. "Odama gitmek istemiyorum. Sıkıldım içeride durmaktan. Bahçeye çıkalım." Jimin kaşlarını çatıp "Kralda bahçede." dedi. Omuz silkip bahçeye doğru ilerlemeye başladım. Umursamaz gibi görünmek istiyordum ama kalbim umursamadan duramıyordu.
"Lisa, sen kralla iyi mi anlaşmaya başladın?" Duyduğum soruyla adımlarımı hızlandırdım. "Hayır." Jimin bir anda önüme geçip yolumu kestiğinde şaşırarak durdum. "Sinirlenip onu öldürmeye falan çalışmıyorsun. Sence bu normal mi? Bence hiç değil."
Gözlerimi devirdiğimde Jimin kaşlarını çattı. "Lisa?" Bakışlarımı ondan kaçırdığımda "Biliyordum," diye fısıldadı. "Onunla iyi anlaşmaya başlamışsın." Gözlerim istemsizce dolarken alt dudağımı ısırdım. Ağlamak istemiyordum.
"Buna hakkım yok değil mi?" Jimin tam ağzını açıp bir şey söyleyecekken tanıdık bir ses "Lisa!" diye şakıdı. Rosé bana koşarak gelirken şaşkınlıkla ona bakıyordum. Ne ara buraya gelmişti? "Sanki düşmanın gelmiş gibi davranmasana." Rosé bana sarıldığında bende ona sarıldım. Aynı kırmızı güller gibi kokuyordu ve bu koku nedensizce neşemi geri getirmişti.
"Seni çok özledim ve krala seni ziyaret edip edemeyeceğimi sordum o da hemen izin verdi." Gülümseyerek ona baktım. İyi ki gelmişti. Onu görmek beni iyi hissettirmişti. "Hoş geldin." Jimin beni itip Rosé'nin karşısına geçtiğinde hafifçe eğilip "Ben Jimin." dedi.
Gülümseyerek Jimin'in çapkınlığını izledim. Her zaman kadınlara karşı çok nazik ve centilmendi ama bu onun çapkın olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Rosé hafifçe gülümseyip "Merhaba bende Rosé." dedi.
İçimden 'eyvah' diye geçirdim çünkü Rosé tamda Jimin'in kandırabileceği kızlar gibi saf biriydi. Rosé'nin koluna girip "Bizde tam bahçeye çıkıyorduk." dedim. Rosé, Hoesok'u fark edince "Voov." diye bağırdı. "Sen gerçek bir askersin." Sarışın, askerin etrafında hayranlıkla bir tur dönerken Jimin kıskançlıkla askere bakıyordu. Sanırım ilk defa bir kız onun yerine farklı birine ilgi göstermişti.
"Çok havalı. Ben Rosé." Rosé, hafifçe eğilip Hoesok'a reverans yaptı. Hoesok da hafifçe eğilip "Emrinizdeyim, efendim." dedi. Rosé askere ışıldayan gözlerle bakarken bende Jimin'e alayla bakıyordum. "Hadi bahçeye gidelim."
Hep birlikte bahçeye çıktığımızda amcam ve kral bahçedeki masada çalışıyorlardı. Rosé, kralı görünce hemen yanına koştu. Kaşlarım istemsizce çatılırken Jimin'in bana baktığını gördüm. Hemen ifademi normale çevirip masaya doğru yürümeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hainin Kızı ~liskook~ (tamamlandı)
FanfictionLa fortune sourit aux audacieux. {Şans, cesurlara güler.} (Liskook, Jirose, Namsoo, Jenkai, Taejin, Sope) Altı yaşındayken babasının gözünün önünde idam edildiğini gören küçük kız, on altı yaşındayken babasının idam kararını veren kralın sarayına g...