Vivre sans aimer nes't pas proprement vivre.{Sevmeden yaşamak tam olarak yaşamak değildir.}
~ Molière
🔽
Doğan güneş, kuşların cıvıltıları, renklenen toprak...
Daha bir sürü şey gözümde o kadar farklı görünüyordu ki...
Önceden nefret ettiğim güneş ışınları şimdi bedenime değmesini en sevdiğim şeylerden biri olmuştu.
Önceden duymaktan nefret ettiğim kuşların sesi şimdi bana bir senfoni gibi geliyordu.
Önceden gördüğümde bile yolmak için can attığım papatyalar şimdi yaşatmak istediğim en önemli şeylerdi...
Değişmiştim: Hem kalbimle hem karakterimle...
Büyümüştüm: Hem yaşça hem aklımla...
Sevmiştim, sevilmiştim: Hem içten hemde ruhumla...
İçimde hissettiğim bu mucizevi duygularla bu yaşıma kadar tanışmamış olmak, bu yaşıma kadar doğru dürüst yaşamadığımı gösteriyordu bana.
Sevmeden, sevilmeden yaşamak yaşamak değildi: Zulümdü.
Belimde hissettiğim kollarla hafifçe irkilerek oluşturduğum düşünce alemimden uzaklaşırken aldığım tanıdık kokuyla gülümsedim.
"Sabahtan beri seni arıyorum, kraliçem. Ve kime sorsam nerede olduğunu bilmiyor. Koskoca sarayda seni bulmak çok zor oldu. Bir daha böyle ortadan kaybolma."
Kafamı geri atıp Jungkook'un omzuna koydum. Bakışlarım onun bakışlarıyla tersten buluştuğunda gülümsedim. "Toplantı uzun sürebilir demiştin. Bende vakit geçirmek için kaçtım."
Karşımdaki yüzün kaşları çatıldığında kıkırdadım. Onu gıcık etmek nedense hoşuma gidiyordu ve bütün sarayda beni aradığı gerçeği kendimi değerli hissettiriyordu.
"Nasıl buldun beni?" Jungkook'un tutuşu sıkılaşırken alnıma bir öpücük kondurdu. "Yalan söylemeyeceğim: Tüm herkesi seni bulması için görevlendirdim ve en son düşündüğüm yer burasıydı. Hiç kimse seni bulamayınca buraya geldim. Çünkü tek burayı aratmamıştım."
Gülümseyip onun kolları arasında döndüm. Yüzlerimiz karşılıklı hale geldiğinde çenesine ufak bir öpücük kondurdum. Sert bakışları hiç yumuşamazken onu gerçekten endişelendirdiğimi anlamıştım.
Derin bir nefes alıp ellerimi yanaklarına yerleştirdim. "Jungkook, seni bırakıp hiçbir yere gitmeyeceğimi biliyorsun, değil mi?" Sorduğum soruyla gözlerini kaçırdığında bana bu konuda fazla güvenmediğini kolaylıkla anlamıştım.
Kollarımı hızla boynuna sarıp kafamı göğsüne yasladım. Duyduğum hızlı ve sert kalp atışları nefesimi tutmamı sağlarken onun belimdeki eli sırtıma çıktı. "Özür dilerim, Lisa. Öyle düşünmemeliydim ama seni bulamayınca..."
Sırtımdaki eli yavaşça boynuma ulaştı ve okşadı. "Gittin sandım." Hızla başımı olumsuz anlamda salladım. "Burada o kadar mutluyum ki bir daha başka bir yere gidebilir miyim bilmiyorum."
Ellerim istemsizce yumuşak uzun saçlarına giderken alt dudağımı ısırdım. Jungkook'un dudakları boynuma değdiğinde nefesimi tuttum. "Sakın beni bırakma." Duyduğum fısıltı tüm bedenimi titretirken başımı kaldırıp dolan gözlerine baktım. "Asla!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hainin Kızı ~liskook~ (tamamlandı)
FanficLa fortune sourit aux audacieux. {Şans, cesurlara güler.} (Liskook, Jirose, Namsoo, Jenkai, Taejin, Sope) Altı yaşındayken babasının gözünün önünde idam edildiğini gören küçük kız, on altı yaşındayken babasının idam kararını veren kralın sarayına g...