Peut-être que ce monde est l'enfer d'une autre planète.{Belki de bu dünya başka bir gezegenin cehennemidir.}
~Aldous Huxley
🔽
Balo günü gelmişti.
İki hizmetli de izin almış sabahtan beri hazırlanıyorlardı. Bense çayımı içerek bahçede oturuyordum.
Yolduğum yerde, tekrardan çıkan papatyalara kaşlarımı çatarak baktım. Sanki kızgınlığımı görüp açmaktan vazgeçeceklermiş gibi...
Jimin'in yanıma geldiğini adım seslerinden anlayınca bakışlarımı papatyalardan çektim.
"Papatyaları yemek istediğini biliyorum ama emin ol senin kadar lezzetli değiller." Söylediği alaylı cümleyle gözlerimi devirdim. Sulu Jimin geri gelmişti.
"Gerçekten bazen beni sevdiğini düşünüyorum ama sonra gerçekten kimi sevdiğin geliyor aklıma." Jimin'in suratı asılırken dilimi ısırdım. İşte bunu söylememeliydim. O, Fransa'da bıraktığımız Sasha'ya aşıktı. Benden çok onun Sasha'ya bizimle gelmesi için yalvardığına emindim.
"O Rus kız kadar inatçı birini görmedim. Ne olurdu bizimle gelseydi sanki?" Sorduğu şey sorudan çok bir sitemi andırıyordu. "Belki bir gün onu buraya getirebiliriz." Dediğim şeyle gözleri buğulandı. "Getirsek bile babam asla onunla evlenmeme izin vermez."
Bir de bu vardı; asil-halk ayrımı. Asla ama asla doğru bulmadığım bir şeydi ama şimdilik elimden hiçbir şey gelmiyordu. "Daha çok gençsin, eminim birini bulursun." Kaşlarını çatarak bana baktı.
"Sen kendine bak. Benden büyüksün ama evde kaldın. Kızlar on sekizine girer girmez evleniyor, ya sen?" Gözlerimi devirdim. "Ben, genç bekar olarak arzulanmayı seviyorum." Alayla güldü. "Bu gidişle yaşlı bekar olacaksın."
Kaşlarım çatılırken ayağa kalktım. Neden sinirli hissettiğimi bilmiyordum. Evlenmeye meraklı biri değildim ama...
Sanırım sevilmeye ihtiyacım vardı. Babamın saçımı okşayışı aklıma gelince gözlerim doldu.
Ne zaman sevilmiştim ki ben?
Altı yaşına kadar.
Peki ya altı yaşından sonra?
Amcam ve küçük kuzenimle yaşamaya başlamıştım. Bana ne kadar sevgilerini verseler de babamın verdiği gibi olmamıştı hiç. Peki babamın yerini dolduracak bir adam bulabilir miydim?
"Özür dilerim," Jimin, ellerimi tutarak fısıldamıştı. "Amacım seni kırmak değildi." Başımı Jimin'in omzuna yaslarken derince iç çektim. Jimin elini saçıma götürüp yavaşça okşadı.
"Bir gün mutlu olacaksın, Lisa. İçinde papatyalar açacak."
~
Saatin altı olmasına on beş dakika varken son kez aynaya baktım.
Üstümdeki açık mavi rengindeki elbise ince belime tam oturmuştu ama belimden aşağısı kabarık bir şekilde yere kadar uzanıyordu. Elbisemle uyumlu ayakkabılarım görünmüyordu.
Üzerimdeki elbise ne çok şaşalı ne çok sadeydi. Asil gibi durmuyordum ama halktan biri gibi de durmuyordum. Bu beni gizemli yapar mıydı?
İlgi çekmemek için giymiştim bu kıyafeti ama yine de emin değildim.
Saate baktığımda on dakikam kaldığını gördüm. Amcam çalışma odasında Jimin ise kendi odasındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hainin Kızı ~liskook~ (tamamlandı)
FanfictionLa fortune sourit aux audacieux. {Şans, cesurlara güler.} (Liskook, Jirose, Namsoo, Jenkai, Taejin, Sope) Altı yaşındayken babasının gözünün önünde idam edildiğini gören küçük kız, on altı yaşındayken babasının idam kararını veren kralın sarayına g...