Les gens oublieront ce que vous avez dit, ils oublieront ce que vous avez fait, mais n'oublieront jamais ce que vous leur avez fait ressentir.{İnsanlar ne söylediğinizi unuturlar, ne yaptığınızı da unuturlar fakat nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.}
~Maya Angelou
🔽
Yıllar, Daisy'nin babasına olan özlemini hiç azaltmadan gelip geçmişti. Özlemin azalmadığı kadar nefret ve intikam duygusu artmıştı.
Tam on yıl önce Daisy'nin babası, sarayın bahçesinde idam edilmişti. O gün, öyle şiddetli bir yağmur yağmıştı ki o cinayetin delillerini üzerinde taşıyan kana bulanmış papatyalar, tekrar eski renklerine geri dönmüşlerdi.
Küçük kız büyümüş, on altı yaşında genç bir kız olmuştu. Amcası, onu korumak için yaşadıkları kasabayı ve sahip oldukları soyadı değiştirmişti. Küçük kız, eğitimine devam etmiş ve gizlice içindeki öfke ve intikam duygusunu bir fidanı ağaca çevirmek ister gibi sulayıp durmuştu.
Daisy, ne zaman boş bir vakit bulsa gizlice sarayın yakınına gider ve orayı gözlemlerdi. On yıl boyunca hiç üşenmeden ve bıkmadan saraya girmenin yollarını arayıp durmuştu. Ve en sonunda bulmuştu.
Kralın bir zaafı vardı; fakir ve aciz durumda olan satıcıları içeri kabul eder ve onlardan bir şey satın alıp geri gönderirdi.
Daisy, dersine çok iyi çalıştı. Kıyafetlerini, saçlarını, her şeyi ayarlamıştı. Sadece o günü beklemesi gerekiyordu. Sadece uzun boylu ve genç olan asker dilencileri içeri kabul ediyordu. Onun dışındaki tüm askerler onlara kötü davranıyordu.
Daisy, içeri girip nasıl bir intikam alması gerektiğini bilmiyordu. Belki kralın ailesinden biri içerideyse onu öldürmeliydi ya da direkt kralı öldürmeliydi. O an nasıl bir yol izleyeceğini şimdi karar vermesi çok saçma olurdu çünkü içeri girdiğinde tüm planları suya düşebilirdi. O yüzden o kısmı akışına bırakmaya karar verdi.
Ve haftanın altıncı günü olan cumartesi geldi. Uzun boylu ve genç olan asker bugün kapının önünde nöbet tutacaktı. Amcası iş seyahatindeydi ve kuzeni Jimin sağlık eğitimi almak için şehir dışına çıkmıştı. Bundan daha uygun bir gün olamazdı.
Daisy, hazırladığı yırtık ve eski kıyafetleri giydi. Bodrumdan aldığı kömürü kırıp yüzüne sürdü. Saçlarını elleriyle dağıtıp arasına saman parçaları koydu. Hazırladığı yırtık çuvalın içine eski kıyafetlerini, eski tarak ve ev süslerini koydu.
Aynaya baktığında kendisini tanıyamamıştı. Demek ufak dokunuşlar, bir insanı bu kadar çok değiştirebiliyordu. Yatağa attığı ipi aldı ve bacağına bağladı. Arasına bir hançer sıkıştırdı ve elbisesiyle bacaklarını kapattı. Artık hazırdı.
Daisy, bir at arabası kiralayıp saraya doğru yola çıkmıştı. Aklında sadece babasının idam edildiği gün vardı. O gün olanları düşünüp öfkesini diri tutmaya çalışıyordu. Neden saraya gidiyor olduğunu hatırlatıyordu kendisine.
At arabasını, saraya varmadan durdurup indi ve arabayla atı ayırdı. Atı gizleyerek bir ağaca bağladı. Bu at, onun buradan kaçması için tek şansıydı. Derin bir nefes aldı ve içinde eski eşyaların bulunduğu bohçayı sırtına yükledi.
Yavaşça ve yüzüne üzgün ifadesi yerleştirerek sarayın kapısına doğru ilerlemeye başladı. Kapının önünde tamda tahmin ettiği gibi satıcılara ve dilencilere iyi davranan asker vardı. Üzgün yüz ifadesine birde gözyaşları ekledi, Daisy.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hainin Kızı ~liskook~ (tamamlandı)
FanfictionLa fortune sourit aux audacieux. {Şans, cesurlara güler.} (Liskook, Jirose, Namsoo, Jenkai, Taejin, Sope) Altı yaşındayken babasının gözünün önünde idam edildiğini gören küçük kız, on altı yaşındayken babasının idam kararını veren kralın sarayına g...