La mort ne te separeras pas de moi.{Ölüm seni benden ayıramaz.}
🔽
Onu öldürmek son çaremdi ve benim başka çarem yoktu.
Ne yapıp edip onu öldürmeliydim.
Siyah gözleri donukça gözlerime bakarken beynimi okuyabilmesinden ölesiye korktum. Onun yanındayken bakışımı, yüzümü, sesimi olabildiğince ifadesiz tutmaya çalışıyordum.
"Lisa," dedi sessizce. "Ölümle bile benden kaçamazsın." Vücudum irkilerek geri çekildi. Onun kollarından kurtulduğumda acıyan ciğerlerim için derin bir nefes aldım. "Lütfen, kendiniz için daha uygun bir eş arayın."
Kafasını gökyüzüne çevirdi ve tekrar gözlerini kapattı. "Buldum zaten." Seslice nefesimi verdim ve kaşlarımı çattım. İşte sabrım buraya kadardı.
"Bana bakın!" Kral ifadesiz suratıyla bana döndü. Gözlerinde anlayamadığım bir ışıltı vardı. Eskisi gibi donuk değildi.
"Dinliyorum." Sakin çıkan sesiyle daha da sinirlendim.
O, eski tanıdığım kral değildi. Danışmanları ne derse onu yapan pısırık çocuk değildi artık ve bu, görmeyi beklediğim en son şeydi.
Buraya onun aciz, zavallı halini görmek için gelmiştim ama o çok güçlenmişti.
Yedi yıl savaş veren bir ülkenin kralı olarak yorgun düşmesi, hasta olması gerekirken o karşımda tüm haşmetiyle duruyordu.
Sinirlerim onun güçlü halini görünce daha da gerildi. Patlamak üzereydim. Çok az kalmıştı.
"Ben sizinle evlenmeyeceğim. Beni istediğiniz kadar burada zorla tutun. Düğün günü evet demem, etmen gereken nikah yeminini etmem, gerekirse canıma kıyarım ama yine de sizinle evlenmem!"
Kral beni donuk ifadeyle dinlerken elini saçlarına götürdü ve hafifçe dağıttı. Siyah saçları beyaz kıyafetinin üstünde hareket ederken nefesim kesildi.
Kızıl gökyüzünün ortasında tüm ihtişamıyla duran bu adam Tanrı olabilir miydi?
"Ah, Lisa. Sana söylemiştim. Ölüm bizi ayıramaz."
Eli, çenemi öyle hızlı kavramıştı ki geri çekilmeye fırsatım bile olmamıştı. Çenemin üstündeki elinin baskısı çok şiddetliydi ve ben az kalsın ağzımdan bir inleme kaçıracaktım.
"Yemin etmeme konusuna gelirsek o güzel dilini keserim ve kimse bir dilsizden yemin beklemez, değil mi?"
Gözlerim, çenemin acısından dolarken elimi çenemdeki elinin üstüne koydum. Kralın gözleri, çenemdeki ellerimize kaydı ve gülümsedi. Elinin baskısını azaltarak gülümsemeye devam etti.
"Bundan sonra bana adımla seslen ve saygılı konuşmayı bırak. Müstakbel eşimle olabildiğince yakın olmak istiyorum."
Çenemdeki eli, elinin üstündeki elimi kavradı ve yürümeye başladı. Kapılar açılmadan önce kısaca bana baktı. "Artık anlaştığımızı düşünüyorum."
Hiçbir şey demeden önüme baktım. İtiraz ederek onu tekrar sinirlendirmek istemiyordum ama onu onaylayarak baş eğmek de istemiyordum.
Kapılar açıldığında ellerimiz birbirine kenetli halde yemek odasına girdik. Bu durum hiç hoşuma gitmese de şimdilik katlanmak zorundaydım.
![](https://img.wattpad.com/cover/253225241-288-k485851.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hainin Kızı ~liskook~ (tamamlandı)
FanficLa fortune sourit aux audacieux. {Şans, cesurlara güler.} (Liskook, Jirose, Namsoo, Jenkai, Taejin, Sope) Altı yaşındayken babasının gözünün önünde idam edildiğini gören küçük kız, on altı yaşındayken babasının idam kararını veren kralın sarayına g...