~TRENTE-DEUX~

566 63 24
                                    


Imaginer c'est choisir.

{Hayal etmek seçmektir.}

~ Jean Giono

🔽

Zaman o kadar hızlı akmaya başlamıştı ki onu düşmanım olarak görmeden edemiyordum. Elbette bu hızın iyi yanları yok değildi ama geçen günlerin haddi hesabı yoktu ve bu beni endişelendirmeye başlamıştı.

Çıkan saldırının üstünden neredeyse bir buçuk ay geçmişti. Rosé ve Jimin fiziksel olarak iyileşmiş olsalar da ruhsal olarak hala zorlandıklarını anlamak zor değildi. Ama bu olay, onları birbirinden ayırmak yerine tam tersi birbirlerine daha da bağlanmalarını sağlamıştı. Jimin, Rosé'yi bir saniye bile yalnız bırakmıyordu. Rosé'nin de pek Jimin'in yanından ayrılmak gibi bir niyeti yoktu.

Bu süre zarfında Kral Taehyung, Prenses Jennie'yi kendi ülkelerine geri göndermiş ve saldırıda yaralanmış, evlerini ve ailelerini kaybetmiş kişilere yardım göndermesi için görevlendirmişti.

Bunu yaparken prensese güvenmeyerek yanında koruması Seokjin'i de göndermişti. Bu yüzden Kral Taehyung bu sıralar biraz durgun ve sessizdi. Jungkook ile toplantılara katılmadığı sürece odasında Zifir ile ilgileniyor ve hiç dışarı çıkmıyordu.

Babam ve Kraliçe Jisoo ise tüm işlerini bitirip bir tatile çıkmışlardı. Belki de bunu en çok hak eden insanlar onlardı. Bunca zaman birbirlerinden uzak kalmış, sağ olup olmadıklarını bile bilmeden kurdukları hayallere sığınmışlardı. Özellikle babamın bütün zaman bu olanları bize hiç çaktırmadan saklamış olmasına hayran kalmak dışında bir şey yapamıyordum.

Yanımdaki beden hafifçe kıpırdadığında başımı ona doğru çevirdim. Simsiyah uzun saçlar, beyaz yüzünü kaplamış mükemmel bir zıtlık oluşturmuştu. Duyduğum düzenli nefes alış-verişleri hala onun uyuduğunu bana bildirirken elimle yumuşak saçlarını geriye attım.

Gözleri anında açıldığında onu uyandırdığım için suçluluk duyuyordum. "Neden bu kadar erken uyandın?" Uykulu çıkan boğuk sesi çoktan uyanmış beynimi uyuştururken suçluluk hissi bir anda çok farklı bir şeye dönüştü.

"Uyandırdığım için özür dilerim. Uyumaya devam et." Jungkook, saldırıdan sonra tüm insanları rahat ettirmek için o kadar çok çalışmıştı ki sadece birkaç saatlik uyku ile günlerce ayakta kalmıştı. Her şey, Prenses Jennie'nin getirdiği yardımla daha da kolaylaşınca Jungkook'u uyumaya ikna edebilmiştim. Ama onu da elime yüzüme bulaştırıp batırmıştım.

"Uykum yok." Dediği şeyle derin bir nefes aldım ve ona sinirle baktım. O kadar insanı düşünüp kendini düşünmemesi beni deli ediyordu. "Lütfen, beni kırma ve biraz daha uyu." Jungkook, mırıldanarak bana yaklaştı ve sıkıca sarılarak kafasını boynuma gömdü. "Emredersiniz, majesteleri." Nefes alış verişleri boynumu gıdıklarken onun derince kokumu içine çektiğini duyabiliyordum.

"Bundan sonra ne yapmak istersin, Lisa? İstersen biz de baban ve annem gibi tatile gidebiliriz." Açıkçası sevdiklerimin yanında olduktan sonra nereye gittiğimin bir önemi yoktu ama bir tatil bize iyi gelebilirdi. Özellikle de Jungkook'a. "Olabilir."

"O zaman seni götürmek istediğim çok güzel bir yer var. Hem bahar zamanı oranın manzarası mükemmel olur." Nereye götüreceğini bilmesem de istemsizce gülümsedim. Ülkeme geldiğimden beri çok dışarı çıkmamıştım ve bu yüzden buraların ne kadar değiştiğini bilmiyordum.

"Seninle gittiğim her yer mükemmel." Kafasını boynumdan çıkarıp bana alttan attığı yoğun bakışla aralanan dudaklarına hızlı bir hareketle atıldım. Çok uzun zamandır beklediğim bu anı kaçıracak değildim. Jungkook, hemen üstüme çıkarıp her zamanki baskınlığını ortaya koyduğunda onun altında olmanın bu kadar iyi hissettireceğini asla tahmin edemezdim.

Dili, benim dilini hapsetmek için yalvararak açılan ağzıma girdiğinde kalçalarımı havalandırarak ona sürtündüm. Bu yaptığıma ikimiz de inlediğimizde Jungkook geri çekildi ve kendini yatağa geri bıraktı. Bu hareketiyle şaşkınca ona bakarken o gözlerini kapatmış bir elini alnına koymuştu. Telaşla "Hasta mı hissediyorsun?" diye sordum.

Beyaz yüzü daha da beyazlamıştı, titrediğini yatağın hafifçe sarsılmasından anlayabiliyordum. "B-biraz kötü hissediyorum. Beni rahatlatmak için benimle hayal kurar mısın?" Ona garip garip baktığımı fark ettiğinde "Annemle, babamdan korktuğumuzda hayal kurardık. Gideceğimiz yerleri, göreceğimiz güzellikleri konuşurduk." dedi özlemle.

Kalbim parçalara ayrılırken eğildim ve gözlerinden öptüm onu. Çünkü o gözlerin öyle buruk, öyle acılı bakmasını istemedim. Gözlerini kapatsın ve her şeyi unutsun istedim. Gözlerini kapatsın ve her şey geçsin...

"Seninle nasıl hayaller kuralım?" Sorduğu soruyla gülümsedim ve başımı göğsüne koyup ona sıkıca sarıldım. "Hmm. O zaman eski evimi görmek istiyorum." Kolu belimi sararken saçıma bir öpücük kondurdu. "Sana büyüdüğüm yeri göstermek istiyorum. Babamla çaldığım piyanoyu, yetiştirdiğimiz papatyaları, okuduğumuz kitapları. Fransa'ya da gitmek istiyorum. Orada Sasha var. O zamanlar en yakın arkadaşım oydu. Rus bir kız ama annesi babası o doğmadan önce Fransa'ya taşınmış. Çok güzel. Hatta Jimin ona aşıktı."

Jungkook'un ilgisini en çok çeken yerin Jimin ile ilgili olan yer olduğunu biliyordum. "Hm. Elime bir koz daha geçti." Kıkırdayıp boynuna bir öpücük kondurdum. Nefes alış verişleri yavaşlamış ve titremeleri de azalmıştı. "O zaman boş bir zamann bulur bulmaz bu hayal ettiklerimizi gerçekleştirelim."

Nedense içimden asla gerçekleştiremeyecekmişiz gibi hissetsem de bunu ona söylemeye niyetim yoktu. "Bunlar, bizim geleceğimizle ilgili seçimler. Hepsini gerçekleştirelim." Onu başımla onaylayıp gülümsedim. Onunla hep birlikte, hep mutlu olmak istiyordum.

"Seni seviyorum, Daisy."

Alnıma değen dudaklarla gülümsedim.

"Seni seviyorum, Jungkook."

🔼

Medya: Lisa (geceliğiyle)

****

Selaaammmmm 🤗

Geçenki üzücü bölümün ardından mutlu, güzel, romantik bir bölüm atayım dedim 😊

❣️😇✌🏻

Hainin Kızı ~liskook~ (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin