Choisissez votre femme par l'oreille bein plus que par les yeux.{Eşinizi gördüklerinizle değil duyduklarınızla sevin.}
~Fransız Atasözü
🔽
Jungkook ile en son o gün bahçede konuşmuştum ve o günün üzerinden yaklaşık dört gün geçmişti. Elimden geldiğince yemeklere katılmaya çalışmıştım ama Jungkook konuşmayı geçtim suratıma bakmamıştı bile.
Bu dört günde amcamın dediklerini düşünecek bolca zaman bulmuştum ama hala kendimle çelişerek bir karara varamıyordum. Nasıl bir karara varabilirdim ki? O, babamı öldürmüştü!
Derin bir nefes aldım ve yukarıdan, aşağıdaki beyaz yüzlü adamı izlemeye devam ettim. "Hava soğuk. İçeri girmek istemez misiniz?" Hoesok'un sorusuyla başımı olumsuz anlamda salladım. "İçeride nefes alamıyorum."
Düşündükçe içim daralıyordu, nefesim kesiliyordu, karnım ağrıyordu. Ne yemek yiyebiliyordum ne uyuyabiliyordum. Bu dört gün benim için berbat geçmişti ve diğer günlerde böyle geçecek gibi duruyordu.
"Bütün gün uzaktan izlemek yerine gidip konuşsanız daha iyi olmaz mı?" Derin bir nefes aldım ve askere döndüm. "Kimseyi izlediğim yok!" Hoesok gülümsedi ve beni başıyla onayladı. "Siz öyle diyorsanız."
Aklımdaki soruların yanıtını kendi kendime yanıtlayabilmemin imkanı yoktu ama gidip direkt krala da soramazdım. "Hoesok, bana biraz kraldan bahseder misin?" Askere karşımdaki sandalyeyi gösterdiğimde yavaşça oturdu. "Ne bilmek istersiniz?"
"Sadece görüşlerini." Hoesok gülümsedi. "O, benim kralım ama aynı zamanda en yakın arkadaşım." Şaşırarak ona baktım. Onları birçok kez birlikte görmüştüm ama asla yakın arkadaş olduklarını düşünmemiştim. "O, insanlarla olan yakınlığını diğer insanlara göstermekten hep kaçınır. Nedenini bende bilmiyorum."
Kafamı yana çevirip göz ucuyla aşağıda, belgelerle ilgilenen Jungkook'a baktım. "Çok iyi birisidir. Elinden geldiğince herkese yardım eder. Soğuk ve seçici olduğu doğru ama bugüne kadar kimseye aşağılayıcı bir şey söylediğini duymadım. Buna alt sınıfta dahil."
Herkes onun iyi biri olduğunu söyleyip duruyordu. Belki şuan iyi biriydi ve insanlara yardım etmeyi seviyordu ama benim tanıdığım Jungkook bu değildi. O, önceden acımasız bir çocuktu.
"Peki çocukluğu? O zamanda iyi biri miydi?" Hoesok kaşlarını çattı. "Sizin eğer onunla bir sorununuz varsa bu kesinlikle çocukluğunda yaşanmıştır." Onu başımla onayladım. On yaşındaki bir çocuk, ona yalvarmama rağmen gözümün önünde babamın ölüm emrini vermişti.
Kral, elindeki belgeyi bırakıp masada duran fincana uzandı. Fincanı dudaklarına götürürken kralın sürekli yanında olan asker bana gülümsedi. Bakışlarımı onlardan Hoesok'a çevirdim. "Şu asker kim?" Hoesok gözlerini devirip "Yoongi," dedi. "Biraz kurnaz biridir. Fazla yaklaşmamanızı öneririm."
Hafifçe kafamı bahçeye döndürdüm. Yoongi, Jungkook'a gülerek bir şeyler söylüyordu. Jungkook omuz silkip belgelere geri döndü ve amcamla konuşmaya başladı. İstersem amcamdan her şeyi öğrenebilirdim ama bu kralı merak ettiğim anlamına gelirdi.
"Off." Ayağa kalktım ve Hoesok'a "Çay içelim mi?" diye sordum. Açıkçası bu sarayda arada gelen sürpriz misafirler dışında sadece amcam, kral ve Hoesok ile görüşüyordum ve bu süreçte en çok görüştüğüm kişi Hoesok'tu. Onu sevmiştim. Hem dürüsttü hem de bilgiliydi. "Olur, efendim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hainin Kızı ~liskook~ (tamamlandı)
FanficLa fortune sourit aux audacieux. {Şans, cesurlara güler.} (Liskook, Jirose, Namsoo, Jenkai, Taejin, Sope) Altı yaşındayken babasının gözünün önünde idam edildiğini gören küçük kız, on altı yaşındayken babasının idam kararını veren kralın sarayına g...