2. Bölüm

19.2K 955 42
                                    

“Allah’ım neden bu kadar sakarım?” diye bir yandan soruyor bir yandan da lavaboda üzerime dökülen yemek lekesini çıkarmaya çalışıyordum. Hayır, koskoca adamı nasıl görmedim hala anlayamıyordum. Ve neden bütün yemek benim üzerime döküldü. Teorik olarak ona da bir iki damla da olsa bir şeylerin bulaşması gerekirdi. Ama adam kendinden beklenmeyecek bir çeviklikle geri adım atmıştı. Hah. Kimi kandırıyordum. O Ömer DİNÇER’di. Herkesten daha çevik ve herkesten daha soğuk. Allah’ım bu adam tam bir tezatlar kralıydı. Karşısındakini ateşiyle yakıp kavurabilecek biriydi. Ama şuan bana olan bakışları hiç de sıcak değildi. Aksine Antarktika kıyıları kadar soğuktu. Elime yeniden aldığım yemek tepsisiyle Emir’in bulunduğu masaya oturdum. Tam arka tarafında Ömer oturuyordu. Ben Emir’in yanına oturunca yavaşça sandalyesinden kalkıp bizim masamıza doğru yürümeye başladı. Zaten üç adımda kapatılacak mesafe kadar uzaktık. Bu nedenle kaçamamış ve onun bakışlarının altında kalmıştım.  Masamıza gelince arkadaşça Emir’in omzuna elini koyup “Sakar arkadaşınla yemeğini ye. Saat ikide yönetim kurulu toplantısı var. Şu beklediğimiz mimar nihayet gelmiş. Hanımefendi artık nasıl babamın gözüne girdiyse babam geç kalmayın diye sıkı sıkıya tembihledi.” diyerek masadan ayrıldı.  Hey. Beklediğiniz mimar benim. Hani şu görmezden geldiğin.

“Duydun Ömer’i. Ye yemeğini yukarı çıkalım bak seni bekliyorlarmış.” diye kıkırdayınca “Benim gelmemi Ömer değil de babası mı istedi?” diye sordum. Ne bileyim ben. Odayı o düzenleyince gelmemi kendisinin isteyeceğini düşünmüştüm ama adam beni tanımadı bile.

“Senin gelmen için Ömer’in babası büyük bir çaba sarf etti. Ama Ömer de senin gelmen için az uğraşmadı. Odanı o hazırladı biliyorsun. Seni tanımamış olabilir. Malum gazetelere ve dergilere pek çıkmıyorsun. Ama ne denli önemli bir insan olduğunu o da çok iyi biliyor. Bilmiyorsa da öğreteceğine eminim.” diyen Emir yanaklarımı sıkıp masadan kalktı. Ben de arkasında kalkıp yemek tepsimi bulaşıkların oraya bırakıp Emir’i takip ettim.

Öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Bugün DİNÇER HOLDİNG için çok önemli bir gün. Bugün aramıza alanında oldukça başarılı bir mimar katıldı. Genç yaşta olmasına rağmen ortaya harika işler çıkardı ve birçok ödül aldı. Adını daha önce duymamış olabilirsiniz çünkü daha önceki çalışmalarının tamamını İspanya’da yaptı. Ve nihayet kendi vatanında çalışacak ve bunun için bizim holdingimizi seçti. Hepiniz adına ona teşekkür ediyorum ve onu kürsüye davet ediyorum.”

Şuan kızardığıma yemin edebilirim. Çok utanmıştım. Nedenini bilmiyorum ama Ömer’in karşısında konuşacak olmak beni heyecanlandırmıştı. Emir’in elimi sıkmasıyla kendime geldim ve yerimden yavaşça kalktım. Kürsüye ilerlerken duyduğum şey gerilmeme neden olmuştu. Bu adam cidden beni tanımıyordu. “Bu sakar nasıl mimar olmuş?” Hah , ben sana göstereceğim nasıl mimar olduğumu. Ya sabır çekerek kürsüye çıktım. Yerden yaklaşık 10 santim yüksekliği bulunan kürsü, toplantı salonundaki her yüzü rahatça görebilmemi sağlıyordu. Bakışlarımı önce salonda gezdirdim. Emir’in bana gülümseyen gözlerle baktığını görünce derin bir nefes alıp konuşmaya başladım.

Ben Azra Yaren TUNA. Açıkçası konuşmayı seven biri değilimdir. Bu nedenle çok uzatmayacağım. Umarım hepimiz için iyi bir ortaklık olur. Hakan Bey’in bahsettiği gibi Türkiye’de daha önce çalışmadım. Bu nedenle yardımlarınızı bekliyorum. Hepimiz elimizden geleni yapalım. Teşekkür ederim.” diyerek kürsüden indim. Tüm gözler üstümdeydi. Salonda hissedilir bir gerginlik vardı. Hakan Bey durumu anlamış olacak ki toplantıyı bitirdi. Daha sonra yanıma uğrayacağını söyleyip salondan çıktı. Bu şirkete güzel hayallerle gelmiştim ve kimsenin bunu bozmasını istemiyordum. Ne insanların kulaktan dolma bilgilerle beni yargılamaları ne de arkamdan konuşmaları umurumdaydı. Ben sadece işimi yapacaktım. Emir ile asansöre doğru yürümeye başladık.

KAYIP ŞARKIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin