Bu bölüm bir oda dolusu Allah yolunda olan okuyucularıma gelsin :)
"Akşama en sevdiğin yemeği yapacağım, sakın geç kalma."
Azra, Ömer'in yanağından öpüp, çizim çantasını eline verdi.
"Güzel karımı ve " elini Azra'nın karnına götürüp "minik oğlumu hiç bekletir miyim? " dedi.
"Nereden biliyorsun Ömer? Belki kızımız olacak?" diyen Azra, hamileliğin verdiği duygusallıkla dudağını büzdü.
"Olsun, senin gibi sulu gözlü olmasın yeter. "
"Ya ama ben sulu gözlü değilim ki."
Azra, ağlama noktasına gelince Ömer, Azra'yı öperek " Rabbim, ne verirse kabulüm güzel gözlüm. Yeter ki sağlıklı olsun" dedi.
"Amin"Ömer, şirkete gitmek için arabasına doğru yürümeye başladı. Evin önünde yer olmadığı için arabasını bir sokak aşağı park etmişti.
Arabasının kapısını açacağı sırada yanından geçen itfaye ve ambulans, korku tohumlarını yüreğinin en derinlerine ekmişti. Hemen telefonunu eline alıp, Azra'yı aradı. Telefona cevap veren olmayınca içinde ki tohum filizlenmeye başladı.
Adımları az önce çıktığı sokağa çevirdi. Hızlı adımlarla evinin yolunu tuttu. Sokağa yayılan sıcak hava Ömer'in içindeki filizi büyütüyordu. İtfayecilerin söndürmeye çalıştığı tek katlı müstakil ev kül olmaya yüz tutmuştu. Daha bir kaç dakika önce ayrıldığı ev, hamile eşini bıraktığı ev yanıp kül olmuştu.
Zaman durdu Ömer için. Akrep, yelkovana hükmedemedi. Ne saliseler geçti ne de saniyeler. Cennetini kaybetti Ömer. O cennetin meyvesini kaybetti. Dünya ahret eşini kaybetti. Ateşlerin arsında kalan minik bedeni geldi gözlerinin önüne. Ateş'e karşı durmaya çalışan minik elleri. Yavrusunu sımsıkı saran minicik elleri. Yavrusunun minicik elleri.
Sonra bir ambulans belirdi Ömer'in gözlerinin önünde. Koştu, iki adımlık mesafede sanki maraton koştu. Hiç bitmedi o yol. Sonra miniğini gördü ambulansın içinde. Eli, yüzü is içinde kalmış öylece yatıyordu. Uzanmak istedi Ömer, sevdiğine. O güzel yüzünden o kara dumanları silmek istedi. Güzel gözlerini ortaya çıkarmak istedi.
Sonra, gözüne doktorlar ilişti. Ellerindeki şok cihazlarını defalarca kullandıklarını gördü. Gözü, cihazın bağlı olduğu monitöre kaydı.Düz, kırmızı bir çizginin ekranına hakim olduğu monitöre. Tek bir hareketin olmadığı, yaşamın kıpırtısının olmadığı monitöre.
Doktorun dudaklarından dökülen sözcükler doldurdu sokağı.
"Ölüm saati 08:35."
İşte o an, kapandı bütün mesafeler. Kadınını kolları arasına aldı Ömer. Kokusunu çekti içine, dumanın sarıp sarmaladığı kokusunu. Ateşin esir aldığı bedenin kokusunu çekti.
Doktora "Gitmez o" dedi. "Gidemez."
"Bir daha deneyin. Beni bırakmaz o"
"Yanlış yapıyorsunuzdur belki."
"Söz verdi bana, birlikte yaşlanacaktık."
Ne cümleler ne de yakarışlar Azra'nın kalbinin yeniden atmasını sağlamadı.
Ateşin hakim olduğu bir yuva kül oldu. Kor ateş harap etti bir cennet köşkünü. Bir eş bıraktı geride. Cansız, canansız.
Bir ateş ayırdı onları. Aşkı bilmeyen bir ateş. Cenneti, sevdiğinin gözlerinde görmenin ne olduğunu bilmeyen bir ateş. Kendini yakacak bir ateş.
"Abi, hadi kalk ezan okunuyor."
Sevde, Ömer'in odasının kapısını bir kaç kez tıklatmasına rağmen ses gelmeyince kapıyı açıp içeri girdi. Ömer, yorganına sıkıca sarılmış bir şeyler sayıklıyordu. Ömer'in yanına gidip bir kaç kez sarstı.
Ömer, korkuyla gözlerini açıp karşısında Sevde'yi görünce önce nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Sonra her şeyin kabus olduğunu anlayıp şükretti. Duyduğu ezan sesiyle derinden bir besmele çekip yatağından çıktı.
Şimdi, namaz vaktiydi. Gördüğü kabustan sığınmak için Rabbine gitme vaktiydi.
***
Azra, sabah namazını kılıp seccadesini topladı. Korkuyordu artık geceden. Gecenin getireceklerinden. Karanlıktaki yansımalardan. İki gün önceki davadan sonra kimse eskisi gibi değildi. Herkes, bir yerlerden gelecek birini bekliyordu. Bu kişi iyi değildi kesinlikle. Zararı dokunacaktı birilerine. Ne Azra'nın Ömer'e olan aşkı durduracaktı onu, ne de masum insanların hayatları.
Tek durduracak olana yalvardı Azra.
Allah'ım dedi, sen o adama hidayet ver. O ateş bizi yakmadan üzerine rahmet yağmurlarını yağdır.
Güneş doğana kadar tesbih çekti, dua etti. Biraz da Kur'an-ı Kerim okuyup yatağına uzandı. Niyeti uyumak değildi. Sadece biraz düşünmek istemişti. Dünü, öncesini biraz da geleceği düşündü. Gözlerini kapattığı anda gözlerinin önüne gelen mahkeme salonu nefesinin sıklaşmasına neden oldu.
"Karar; Kenan ÇETİN'in, Türk Ceza Kanunu'nun 59. maddesinin A fıkrasının D bendine göre kasten adam öldürmekten, Türk Ceza Kanunu'nun 78. maddesine göre adam öldürmeye teşebbüsten, Türk Ceza Kanunu'nun 41. maddesine göre adam kaçırmaktan ve Türk Ceza Kanunu'nun 130. maddesine göre ihaleye fesat karıştırmaktan müebbet hapis cezasına çaptırılmasına karar verildi."
Azra, elleri kelepçeli adama bakınca kanının donduğunu hissetti. Adının Kenan, olduğunu öğrendiği adam duruşma salonundan çıkarılacağı sırada önce Azra'ya baktı. Daha sonra pis bakışları Emir'i ve Eren'i buldu. Sonra bir adım daha attı. Ve sanki bir şeyi unutmuş gibi arkasına baktı. Sakin bir şekilde Ömer'e dönüp, "Kendi ateş'ini sen çağırdın Ömer. Kendini ve " Azra'ya bakıp, "Onu ateşe sen attın."
"Unutma, ateşin gelip sizi yakıp kül etmesi yakındır."
***
"Ömer bey, bunlar şirkete kabul edilen mimarlar. Siz yokken mülakatla seçilmişlerdi. Bugün işe gelecekler. Emir bey, sizinde incelemeniz için gönderdi."
Ömer, dosyayı sekreterden alıp "İlk geleni yanıma gönder" diyerek odasına girdi. Aradan beş dakika geçince telefonu çaldı.
"Ömer bey, mimar geldi."
"Tamam, içeri gönder."
Bir süre sonra kapı tıklatılınca Ömer, "Gel" diyerek koltuktan kalktı. Kimseye büyüklük taslamayı sevmezdi. Odasına gelen herkesi ayakta karşılardı.
İçeri siyah bir takım elbiseyle giren genç adama bakan Ömer, elini uzatarak "Ömer DİNÇER" dedi.
"Memnun oldum . Ben de Ateş ÇETİN."
Not: Kanundaki maddeler uydurmadır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP ŞARKI
EspiritualAşk, bazen kuşların kanat çırpışında saklıydı Bazen bir karıncanın ayak seslerinde Bazen de şarkılarda Kalptan kalbe yol izleyen kayıp şarkılarda Kapak tasarımı ' @missguard 'a aittir.