Bir ses, insanın hayatını ne kadar değiştirebilir? Kalbini ne kadar hızlandırır? İnsan, nasıl olurda sözü söyleyene değil de sözlerin mahiyetine vurulur. Bir kelimede binlerce anlam barındıran bu sözcükler, nasıl olur da bazılarının kalplerinde zelzelelere sebep olurken, bazılarında küçük bir sarsıntı bile meydana getirmez. Odamın içinde yankılanan ezan sesi ile aklımı bu düşünceler doldurmaya başlamıştı. Nasıl olur da insan, kendisini çağıran sevgilisine sırtını dönüp yatar. Ben, çok sadık bir sevgiliydim. Sevdiğim beni çağırıyorsa gitmeliydim.
Büyük camların arkasına saklanmış hayal kırıklıkları, sevinçler, hüzünler, yaşanmışlıklar, unutulup geride kalanlar. Her şey şu önümde duran kaç katlı olduğunu bilmediğim binada gizliydi. Burada olmak için verdiğim çaba, uykusuz geceler, şişmiş gözler; hepsi şuan sanki bana -başardın işte, yaptın- diye göz kırpıyordu. Elimdeki çizim dosyasını biraz daha sıkıp güvenliği geçerek şirkete adım attım. Turnikelerin yanına geldiğimde bütün sevincim bir balon gibi sönmüştü. Benim giriş kartım yoktu. Dahası bunun hakkında bana bir bilgi verilmemişti. Ben güzelce odama geçerim diye düşünürken şimdi önümde nasıl geçeceğimi bilmediğim turnikeler duruyordu.
"Affedersiniz, yardımcı olabilir miyim?" diyerek yaka kartından anladığım kadarıyla danışmada görevli olan bir genç kız yanıma yaklaştı.
"Ben, bugün bu şirkette çalışmaya başlıyorum ama giriş kartım yok. Daha önce bana bunun hakkında bir bilgi verilmemişti." Diyerek açıklamamı yaptım.
"Nasıl olur, şirkette çalışan herkeste giriş kartı olur. Bir karışıklık olmalı. İsminizi öğrenebilir miyim hanımefendi?" diyerek yeniden ileride bulunan masasına ilerledi. Önce önünde bulunan bilgisayar ekranına bakıp sonra bakışlarını bana çevirdi.
"Azra Yaren Tuna."
"Teşekkürler efendim, şimdi kontrol ediyorum." Diyerek ekranda bir yerlere tıkladı. Gözleri telaşla beni bulduğunda oturduğu yerden kalkıp
"Özür dilerim efendim. Sizi tanıyamadım." Diyerek mahcup bir şekilde gülümsedi.
"Sorun değil nereden bilecektin." Diyerek en içten gülümsememi ona gönderince yerimden kalkıp bana uzattığı giriş kartını aldım.
"Aslında dış görünüşünüzden tanımam lazımdı, bahsetmişlerdi" dediğinde anlamsız bir ifade ile karşımda duran kıza baktım. Gözlerim yeniden gözlerini bulduğunda pot kırdığını fark etmiş olacak ki dudağının kenarını kemirmeye başladı.
"Ah, Azra Hanım, biz de sizi bekliyorduk." Diyerek ortama bomba gibi düşen kadına bakışlarımı çevirince üzerindeki siyah kalem etekten ve eteğinin beline zoraki sıkıştırılmış beyaz gömlekten sekreter olduğunu anlamam uzun sürmemişti.
"Kusura bakmayın, arkadaşımız işe yeni başladı. Biraz acemi. Ben size odanızı göstereyim" diyerek eliyle işaret ettiği asansöre yürümeye başladım. Aklımda az önceki danışmanın söylediği sözler vardı. "Dış görünüşünüzden tanımam lazımdı."
Asansöre binince yanımdaki kadına hissettirmeden asansörde bulunan aynadan kendime bakmaya başladım. Gayet normal görünüyordum. Kıyafetlerimde en ufak leke yoktu. Geldiğimizi belli eden asansörün sesiyle, bakışlarımı sekretere çevirdim.
"Odanızı siz gelmeden hazırlamıştık, umarım beğenirsiniz." Diyerek asansörün bulunduğu koridorda ilerleyip sağa döndü. Odamın kapısını açıp içeri girmem için kenara çekildi. Siyahve beyaz. İşte, benim hayatımı tamamlayan renkler.
"Önceki ofisinizde bu renkleri kullandığınızı duyunca patronumuz özel olarak odayı yeniden düzenlettirdi. Odanın tasarımı tamamen kendisine ait." Diye açıklamada bulunan sekretere teşekkür edip odadan çıkmasını bekledim. Elimdeki çizim dosyasını siyahın en koyu tonu olan masama bırakıp İstanbul Boğazı'nın muhteşem manzarasıyla aydınlanan odama bir kez daha göz gezdirdim. Patron, oldukça iyi iş çıkarmıştı. İtiraf etmeliyim ki bana bu kadar değer vereceklerini düşünmemiştim. Siyah bir masa, hemen önünde masanın siyahlığına zıt beyaz deri koltuklar. Ve koltukların ortasına yerleştirilmiş siyah küçük bir sehpa. Masanın üzerindeki beyaz vazoda bulunan olmazsa olmazım kan kırmızı güller. Ve tüm bunları özel kılan küçük ama önemli bir ayrıntı. Ayaklarım beni istemsizce bu küçük ayrıntıya sürükledi. En büyük hayalim şuan tam karşımda bana bakıyordu. İstanbul Boğazı'nı, onun arkasında kalan camileri ve daha nice tarihi eserleri görebileceğim bir çalışma ortamı. Ve şimdi bu oda, bana tüm bunları vermişti. Anlaşılan patronum araştırmayı seven birisiydi. Ne de olsa bunları sadece bir zamanlar verdiğim bir röportajdan öğrenebilirdi. Ne kadar izlesem de asla doyamayacağım bu manzaradan beni ayıran telefonum olmuştu. Arayan kişi benim için bu rüyayı gerçekleştiren ve hayatımın başköşesine oturan şahıstı.
"Daha ilk günden pabucum dama mı atıldı ne?" diyerek sahte kızgınlıkla bağırdığında sanki görecekmiş gibi yüzümü buruşturdum.
"Ee, bu kalpte herkesin yeri ayrı Emir Bey" diyerek ben de onunla aynı ses tonunda karşılık verdim.
"Öyle mi, o zaman sana yemekhanede bana yemek ısmarlama şansını kendi elinle ittiğini belirtmek isterim."
"Yemekhanede yemek ısmarlamak nasıl oluyor acaba, ben tam olarak orayı anlayamadım da." Diye hafifçe kıkırdayınca; " Şöyle oluyor, benim yemek tabağımı masama sen getirince, bana yemek ısmarlamış oluyorsun. Şimdi sen de para yoktur. Masrafa girme diyerek sana dünyanın en güzel iyiliğini yaptım. Ayrıca çok acıktım ve inan bu konuşma biraz daha uzarsa bir kat yukarı çıkar ve seni doğduğuna pişman ederim" diye ciddi bir tehdit savurunca; "Hemen geliyorum" diyerek telefonumu kapatıp, masanın yanında duran çantamı alıp odadan çıktım. Kapıyı kapatmamla sekreterim olduğunu düşündüğüm kız ayağa kalkıp beni selamladı.
"İyi günler Azra Hanım. Ben Esra. Sizinle çalışmak için buradayım." Diye gülümseyerek elini uzattı. Uzattığı elini sıkıp; "Memnun oldum Esra. Ben yemekhaneye gideceğim ama bana yerini tarif edebilir misin?" diyerek aynı sevecenlikte karşılık verdim. Ne de olsa tebessüm sadakadır.
Esra'dan öğrendiğim kadarıyla şirket çalışanları genelde dışarıda yemek yedikleri için yemekhane sessiz ve boş oluyormuş. Açıkçası bu biraz işime gelmişti. Kalabalık ortamlarda yemek yerken kendimi biraz rahatsız hissediyordum.
Yemekhaneye girdiğimde bakışlarım Emir'i bulunca önce onun yanına ilerleyip biraz konuşmak istedim. Uzun zamandır görüşemiyorduk ve ben onu çok özlemiştim. Beni görünce hızla yanıma gelerek kollarını sıkıca bedenime doladı. En çok da bu sahiplenici sarılmalarını özlemiştim. Kolları bedenimi sararken kendimi en güvenli kıyılarda buluyordum. Kollarını gevşetince bakışlarımı gözlerine sabitleyip "Seni çok özlemişim." Diyerek yeniden sarıldım. "Bende" dediğini fısıltı halinde duysam da hoşuma gitmişti.
"E, nasıl buldunuz şirketimizi Yaren Hanım?" diyerek çok ciddi bir konuşma yapıyormuş gibi ses tonunu kalınlaştırdı. Önümüzdeki sıra yavaş yavaş ilerlerken bizde yemekhane sırasında muhabbet ediyorduk.
"Şirketiniz çok güzel Emir Bey. Özellikle odamı çok beğendim. Söylesene bu harika oda nasıl benim oldu?" diye sorunca sıranın bize geldiğini fark edip elime yemek tepsisini alıp biraz daha ilerledim.
"E, senin gibi değerli bir insanı şirkete getirmeye ikna ettiysek bazı araştırmaları da yapmalıydık küçük hanım. Hem bu konuda çok dikkatli insanlarla çalışıyoruz."
"O insanlara teşekkür etmem gerek." Deyince kafasıyla arkamı işaret edip, " İstersen en önemli kişiyle başlayabilirsin, tam arkanda." Deyince elimdeki yemek dolu tepsinin varlığını unutup arkamı döndüm. Hani şirket çalışanları yemeklerini dışarıda yiyorlardı.
"Her zaman böyle sakar mısınızdır?" diye soruyu yönelten kişiye bakışlarımı çevirdiğimde kırmızının bilmem hangi tonu olan gözlerindeki ateş, bütün bedenimi kavuruyordu. Her zaman böyle sakar mıydım? Ya da sakarlığım buzdan bir heykeldi de ateşle karşılaşınca eriyip her şeyi berbat mı ediyordu bilmiyordum. Bildiğim tek şey, gittikçe daha derine işleyen ve tüm bedenimi kasıp kavuran ateşin, biraz daha yanında durursam beni şuracıkta kül edeceğiydi.
Selamün aleyküm :) uzun zaman sonra tatlı mı tatlı bir hikaye ile karşınızdayım. Şimdi o tatlı mı tatlı parmaklarınızla önce oylayın sonra da yorum yapın bi zahmet :) Ayrıca SWH diye sevgili Sultan_dg arkadaşımızın fikir mimarı olduğu sosyal sorumluluk projesi için dikkatlerinizi bir saniyeliğine buraya vermenizi istiyorum. Biz bütün uzuvlarımız tam olarak kullansak da bazılarımız bundan mahrum. Bu yüzden de aradaki o mahrumiyeti kaldırmak için herkes wattpadle buluşsun diye yola çıkılan bu projede yardımlarınızı bekliyoruz :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP ŞARKI
SpiritualAşk, bazen kuşların kanat çırpışında saklıydı Bazen bir karıncanın ayak seslerinde Bazen de şarkılarda Kalptan kalbe yol izleyen kayıp şarkılarda Kapak tasarımı ' @missguard 'a aittir.