8. Bölüm

10.7K 696 22
                                    

Genç adam, yatağında sürekli dönmekten uyuyamıyordu. İçi hiç rahat değildi. Azra neden olanları araştırmaya başlamıştı, olayların neresindeydi dahası Ömer'in olayın neresinde yer aldığını biliyor muydu? Korkuyordu genç adam, Azra'yı kaybetmekten korkuyordu. Hiç onun olmasa da, kalbi Ömer için hiç atmasa da en azından içinde nefret oluşmasını önlemeye çalışıyordu. Birinin nefretini kazanmak en son isteyeceği şeydi. Kalbinde sevgi olmayabilirdi Ömer'e dair ama en azından nefret de olmasındı. Genç adam uyuyamayacağını anlayınca yatağından çıktı. Soğuk suyla abdest alıp kendine gelmeye çalıştı. Hacet namazı kılıp Allah'tan Azra'nın kalbini istedi. İstediğinin ne kadar zor bir şey olduğunu bilse de istediği zatın her şeye gücü yeterdi. Ya da dedi genç adam. Ya da, kalbinden bana olan nefretini sil.

Genç adam, duasını bitirdikten sonra yeniden yatağına girmek yerine odasında bulunan balkona çıktı. Saat dörde yaklaşıyordu. Gece karanlığının en koyu noktasındaydı. Genç adam balkonda bulunan koltuğa kendini yavaşça bıraktı. Gecenin ayazı içine işlerken o, Azra'nın nasıl hayatının merkezi haline geldiğini düşünüyordu.

Eskiden beri kızlarla gününü gün eden biri olmamıştı. Bir kişiyi sevip, onun da kendisini sevmesini bekleyip o kişiyle yuva kurmak gibi bir hayali vardı. Zira kendisine göre olması gereken de buydu. Azra'yı ilk Muhammed hocanın odasında görmüştü. Başında beyaz başörtüsü, üstünde siyah namaz kıyafeti ile namaz kılıyordu. Odaya yanlışlıkla girmişti. Azra'yı o halde görünce hemen odadan çıkmıştı. Ama Azra'yı gördüğü an gözlerinin önünden gitmiyordu. O hali o kadar masumdu ki, o an işte, demişti. İşte, beni sevmesini bekleyeceğim insan. Hayatımı birleştirmeye değecek biri. Azra, henüz kendisini tanımasa da uygun bir şekilde kendini tanıtacaktı. Hocanın ricasıyla sınıfta okuduğu şiirle ona ilan-ı aşk etmişti kendince. Ama Azra ders boyunca uyumuştu. Şiiri onun gözlerine bakarak okumak istese de bunun uygun olmayacağını bildiğinden bakışlarını Azra'nın hemen arkasında bulunan çınar ağacına sabitlemişti. Bir ara Azra, uykusundan uyanıp başını kaldırınca saliselik bir zaman diliminde göz göze gelmişlerdi. Zaten sonrasında genç kız, başını yeniden sıranın üzerine koyup uyumaya devam etmişti.

Genç adamın aklına Azra'nın şiiri okuduğu sahne gelince istemsizce gülümsedi. Her ne kadar uyusa da şiirimi dinlemiş dedi, içine işlemiş. Genç kız, şiiri okurken daha doğrusu okumaya çalışırken kafasını bir kez bile kaldırıp bakmamıştı Ömer. Utanmıştı. Ömer, tanımadığı birisinden, onun bakışlarından utanmıştı.

Genç adam, duyduğu ezan sesiyle odasına geçti. Sabah namazını kıldıktan sonra kitaplığının en üst rafında bulunan Kur-an'ı Kerim'i alıp rastgele bir sayfa açıp okumaya başladı. Bunu yapmayı çok seviyordu. İçinin sıkıntılı olduğu zamanlarda böyle yaptığında Allahu Teâlâ ona yol gösterici bir ayet okutuyordu.

"Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır.. ALLAH bilir siz bilemezsiniz.."[ Bakara / 216 ]

"Sanki, hiçbir şey için endişe etmemem gerektiğini anlatıyor. Kulum sen duanı et gerisini bana bırak diyor" diye sessizce mırıldanan Ömer, Kur-an'ı Kerim'i öpüp yeniden yerine koydu. Güneş doğana kadar bugün ki toplantıda kullanacağı sunumu hazırladı. Göz kapakları kapanmaya başlayınca saatine bakıp, bir saat sonrası için alarm kurup yatağına gitti.

***

"Şirket, çiçek dükkânına döndü. Bu güzel çiçeklerin sahibi kim?" genç kız, çiçeklerin kokusunu içine çekerken sormuştu bu soruyu. Şirketin girişindeki turnikelerden geçmek üzereyken, danışmanın masasının üzerinde bulunan bu mis kokulu çiçekler dikkatini çekmişti.

"Emir Bey'e efendim" kısaca soruyu yanıtlayan görevli Emir'in geldiğini görünce masada bulunan çiçekleri alıp Emir'e uzattı.

"Emir Bey, bu çiçekler size Acar Holding'in patronu tarafından gönderildi. Kabul etmeniz gerektiği söylendi. Bir de bu kart bırakıldı."

KAYIP ŞARKIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin