Selamunaleyküm :) Şimdi diyeceksiniz ki neden bölüm değilde kesit. Hemen açıklayayım. Kpss'ye girmek zorundayım. Bu nedenle oturup bölüm yazamıyorum. Kafamda kurgulamam, yazıya dökmem zor oluyor. Ama bir yandan da sizi bekletmek istemiyorum. Ben de bu yüzden kesit yayınlayayım dedim. Muhtemelen burayı okumayacaksınız ama bilginiz olsun bölüme kadar üç kesit gelecek. Biri gitti ikisi kaldı :) Bana dua edin tamam mı? Sınavım güzel geçsin. Mutsuz olursam bütün karakterleri kurşuna dizer kaçarım :) Bu arada müziği açsanız iyi edersiniz :) Ve de hayırlı Ramazanlar :-)
Bir damla... bir damla daha...
Pencereye vuran yağmur damlaları içimdeki duygu denizine bir damla daha katıyordu. Bir hevesle içmek için hazırladığım kahvenin buharı tütmeyi bırakmış, içine düşen gözyaşlarıma küçük gölcükler eşlik ediyordu. Arka fonda çalan bir şarkı ya da bana gelip sarılacak her şey geçti diyecek bir arkadaş yoktu. Her şey olması gerektiği gibiydi; yalnızdım yapayalnız. Zaten ya filmlerde ya da kitaplarda olurdu her daim yanında olan insanlar. Ben herzaman ki gibi yalnız tek başıma ağlıyordum. Etrafımda ne Ömer vardı ne Emir ne de Sevde. Bir ben vardım bir de tuzlu kahvem.
"Kahve ister misin?"
Eflin'in sorusuna elimdeki kahveyi göstererek cevap verdim. Kısacası hayır istemiyorum mümkünse yalnız bırak demekti bu. Ama Eflin pek laftan anlayan bir insan değildi. Elimdeki kahveyi alıp ilerideki sehpaya bıraktı ve karşıma bağdaş kurup oturdu. Ellerimi elleri arasına alarak yüzümü ona dönmemi sağladı.
"Özlüyorsun değil mi?"
Niye böyle bir soru sormuştu ki şimdi. Gözlerimden yaşlar akmaya başlayınca "Ağlamaya gerek yok. Özlediysen söylemem yeterli" diyerek kazağının koluyla gözlerimi sildi. Haklıydı, söylemem yeterliydi hatta kelimelere bile gerek yoktu. Başımı olumlu manada sallayınca " Peki, kimi özlüyorsun?" sorusuna başımı iki yana sallayarak olumsuz cevap verdim.
"Özlemek güzel şey de kimi özlediğini bilmeyince sıkıntı büyük."
Başımı yine onaylarcasına sallayınca " Bu kadar duygusallık yeter. Hadi kalk Eren bekliyor. Sana gerçek İspanya'yı gösterecekmiş."
Eren, İspanya'da yaşadığım süre boyunca bana hep gerçek İspanya'dan bahsetmiş ama okuldan ve korkularımdan fırsat bulup gidememiştim. Şimdi aylar sonra yeniden bu ülkedeydim - Emir tarafından zorunlu göçe tabi tutulmuştum- ve mecburen gerçek İspanya'yı görecektim. Hazırlanıp evden çıktığımızda Eren, arabasının camından saçlarını düzeltiyordu.
"Hep beni bekletiyorsun, söylesene biz nasıl ödeşeceğiz?"
Eren, arabanın içine geçerken söylediği cümleyle Eflin'le beni güldürmeyi başarmıştı.
"Patates kızartması ve köftenin yeterli olacağını düşünüyorum Eren. Hadi şimdi göster bakalım gerçek İspanya'yı."
Eren, söylediğim cümleyle beraber arabayı çalıştırıp bizi gerçek İspanya'ya doğru yola çıkardı.
***
"Eflin, Eren gelene kadar biraz haber izleyeyim. Bir haftadır ülkemden ayrıyım. Türk kanalı var mı televizyonda?"
Eflin'in cavabıyla televizyonu açıp koltuğa kuruldum. Televizyonda birden fazla türk kanalı vardı. Birinde dizi olduğu için direkt geçtim. Dizilerle aram pek iyi sayılmazdı.
Spor kanalı mı? Ben takım bile tutmuyorum ki.
En son geldiğim haber kanalında durup haberleri izledim. Nasıl oluyorsa haberleri her izleyişimden sonra kendimi dua ederken buluyordum. Eflin yanıma gelip bak sana ne göstereceğim diyerek kumandayı eline aldı. Magazin kanalı açtığını görünce "Eflin, tatlım benim magazinle pek işim olmaz" deyip kumandayı elinden aldım. Kanalı değiştireceğim sırada kapı çalınca Eflin, kapıyı açmaya gitti. Televizyondan duyduğum seslerle bakışlarım yeniden televizyona döndü.
"Azra TUNA, düğün alışverişi için yurtdışına çıktı"
"Azra Tuna, düğün alışverişinde görüntülendi"
Haberdeki fotoğraflarda Eflin'le birlikte gelinlik mağazasında olan fotoğraflarımız vardı.
"İspanya'da düğün alışverişi"
"Azra Tuna ve Ömer DİNÇER düğünlerini İspanya'da mı yapacak?"
"Genç çiftin aşkına şahitlik edecek şehir karşınızda"
Daha nice haber başlıkları televizyon ekranında dönerken Azra, kırılan cam sesiyle bakışlarını sesin geldiği yöne çevirdi.
Eren'in elinden düştüğü belli olan cam vazo ve içindeki kırmızı güller yere saçılmış, Eflin ise donmuş bir halde Eren'in sinirden kızaran yüzüne bakıyordu. Eren, birkaç adımda Azra'nın yanına gelip ellerini omzuna koydu.
"Doğru değil değil mi?"
Eren'in aciz ses tonu sorunun yanıtını duymaktan korkarcasına titriyordu.
"Eren, sakin ol"
Azra, omzunu Eren'in ellerinden kurtarıp ellerini kendi elleri arasına aldı. Saniyesinde avuçlarından hiddetle ayrılan eller Azra'yı korkutmuştu. Eren, yumruk yaptığı elini sinirle arkasında bulunan duvara indirip aynı sinirle Azra'ya döndü.
"Sakin ol mu? Ben çok sakinim. Şimdi söyle evlenecek misin?"
Gözlerinde ki öfkeye rağmen Eren'in sakin çıkan sesi insanın kanını donduracak türdendi. Azra, karşısında ki genç adamın gözlerinin içine öylece baktı. Bu bakışlarda mecburum, üzgünüm, o lanet adama aşığım ve daha birlerce şey gizliydi.
Eren, o gözlerden bakışlarını çekip birkaç adım geri gitti. Bu sanki isteyerek değil de zorla atılan adımlardandı. Sendeleyince bir yerlere tutunma ihtiyacı hissetti. Ama etrafında tutunacak tek parça bulamayınca yere çöktü. Elinin tersiyle gözyaşlarını silip erkek adam ağlamaz diyen adama içinden bir küfür savurdu. Ağlardı işte, bal gibi ağlardı. Ağlamak kalple alakalı olandı. Kalbe dokunan her şey ağlatırdı insan olanı. Ellerini saçlarına geçirip sinirle yolmaya başladı. Gözlerini evin tavanına dikip boğazı yırtılırcasına bağırdı.
"Babamızın katiliyle nasıl evlenirsin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP ŞARKI
EspiritualAşk, bazen kuşların kanat çırpışında saklıydı Bazen bir karıncanın ayak seslerinde Bazen de şarkılarda Kalptan kalbe yol izleyen kayıp şarkılarda Kapak tasarımı ' @missguard 'a aittir.