Selamlar!!
Şu an ağlıyor olabilirim :')) 50k :')) Bu sayı aklıma bile gelmezdi bu kitabı ilk yayınladığımda. Sizi çok çok seviyorum. Ne diyeceğimi de bilmiyorum açıkçası. Yorumlarınızı eksik etmeyin ki bölümler erkenden gelebilsin. Bu arada önceki bölüme oy vermeyenler verebilir mi?
Bu bölüm için diyeceğim tek şey; lütfen yazarınız Rosa'ya güvenin ve unutmayın kitabın sonunun dizi gibi olmadığını. Artık saray içi kaoslardayız, önceki bölümde her ne kadar seviyor musunuz diye sorsam da birkaç kişi sorun değil dedi ve onun dışında önceki bölümün oyları çok düşük.
Bu bölümü yazarken o kadar tedirgindim ki ya bu kadar kaos sevmiyorlarsa diye. Cidden, seven oy versin, oylar yüksek olursa bu şekilde sıkılıyorlar mı diye düşünmeyeceğim.
Bu arada önceki bölümde angst istemeyen ve isteyen kişiler eşit olduğundan bu bitince iki kitap yayınlamaya karar verdim ama hangisini ne zaman paylaşırım bilmiyorum. Beni takip edin ki yayınladığımda hemen okumaya başlayın olur mu? (✿◡‿◡)
Not! Tarihi omegaverse kitabım yayında. Alfa x alfa içerir!!
Keyifli okumalar.
.....
"Su kenarında oturduğumda, yükseliverdi bulutlar. Ah, tamam!" Yanımda oturan delta elindeki fırçayla yazdığı şiiri bitirince konuşmuştu. Hava karardığı için yakılan mumlarla yüzüne çarpan turuncumsu ışık esmer tenini daha da bi' hoş göstermişti. Hülyalı bakışlarımla ve yüzümdeki gülümseme ile, yüzündeki tebessüme bakıp yazmayı bitirdiği kağıdı elime aldım. "Ne diye bu şeyden bu kadar çok yazmam gerekiyor ki?" Diye mızmızlandığında gözlerim güzel el yazısında takılıydı. Bakışlarımı tekrar aynı cümleyi yazmaya başlayan, deltaya çevirdim. Aşağıya sarkıttığı dolgun dudaklarıyla bakışlarını yazdığı kağıttan ayırmıyordu. Zarif elleri, fırçayı büyük bir asaletle tutup hareket ettirirken bakışlarımı hipnoz olmuşçasına çekememiştim, zarif ellerinden. Damarlı, ince elleri tahta fırçayı zarafetle hareket ettiriyordu. Elinin her hareketi ile kağıda bulaşan mürekkep, hayatımda gördüğüm en güzel el yazısını oluşturuyordu. Bu kadar güzel bir el yazısı olduğunu çok geç öğrendiğimden kendime birazcık kızgındım.
Siyah mürekkep kağıtta, dağılıp harfleri oluştururken delta hala bakışlarını oradan çekmeden konuştu. "Odana karşılık bana bir şey vereceğini söylemiştin ama... Verip verebileceğin tek şey kuru bir pilav oldu." Bakışlarımı ona çevirip "Tek tane bırakmaksızın hepsini yediniz ama. Jimin ile Gökbilimci Ji Mong'a da bir kase verecektim güya." demiştim yalancı bir sinirle. Bakışlarımı yalandan büzdüğüm dudaklarımla ellerime çevirmiştim, ondan kaçırarak.
"Benim dışımdaki insanları düşünmene hacet yok." Sert çıkan sesiyle şaşırarak ona baktığımda, bana dönük olan suratındaki çatık kaşlarını bozup, kocaman gülümsedi. "Bana aitsin sonuçta." Dedi. İrice açtığım gözlerimle tedirgin bir sesle, hala gülümseyen suratına bakıp "Bir şey mi oldu yoksa?" dedim. Yüzüne az öncekinden daha büyük bir gülümseme yerleştirip "Hayır, neden böyle düşünüyorsun ki?" dedi. Kaşlarımı çatıp, sorgular bir biçimde başımı omuzuma doğru eğerek "Her zamankinden daha çok gülümsemeniz beni biraz endişelendiriyor da." dedim. Elindeki fırçayı, önündeki masanın üzerindeki, mürekkep taşının üzerine bıraktığında bana tam olarak dönüp boğazını temizledi.
"Hakkımdaki her şeyi öğrenmeye merak salayım deme." Dediğinde şaşırarak gözlerimi irice açmıştım. "Halen evli değilken bunu yapıp durursan, kaçıp gitmek isteyebilirim." Dediğinde alayla bir 'hah' sesi çıkarıp "Tüm gün boyunca gelmenizi bekleyip duramam bu yüzden." dedim. Birden aklıma gelen şeyle iyice deltaya yaklaşıp "Damiwon'da çalışmama izin verin. Özel hizmet etmesem bile yapılacak tonla iş oluyor. Hm?... Hem, Chaeyoung var ya, Damiwon'dan gönderilecek saray hanımlarından olsa da o kızın burada kalmasına müsaade edemez misiniz? Saraydan ayrılsa bile gidecek hiçbir yeri yok." dedim, gözlerinin içine bakarak. "Chaeyoung mu? Bilmem." Dediğinde, yüzüne doğru dizlerimin yüzerinde yükselip iyice yaklaşarak, dudaklarımı büzüp kirpiklerimi kırpıştırdım. "Chaeyoung yanımda olursa yalnız hissetmem. Olur mu?.. Olur mu?" Dedikten sonra alt dudağımı ısırmıştım, merakla. Deltanın gözlerini dudaklarıma kaydığında hemen bakışlarını kaçırıp odasında gezdirdi. "Ah! Pekala! Anladık!" Dediğinde, kocaman gülümsemiştim. Chaeyoung'un yanımda kalmasına izin vermişti. Yüzüne tatlı bir tebessüm yerleştirip "Fakat ileride yalnızlık çekeceğini sanmıyorum." dedi. Anlamazca yüzüne baktım. "Ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐿𝑜𝑣𝑒 𝐹𝑟𝑜𝑚 𝑇𝘩𝑒 𝐹𝑢𝑡𝑢𝑟𝑒 & 𝑇𝑎𝑒𝑔𝑔𝑢𝑘
Fiksi PenggemarGözlerini açtığında kendini hiç bilmediği bir yüzyılda bulur. |Omegaverse~Historical Kingdom|