Merhabalar!!
Öncelikle birkaç şey söylemek istiyorum. Artık "bol kaos yazıyorum ya sıkılırsanız" diye düşünmeyeceğim. Bunun saçma olduğunu düşünmeye başladım. Benim kurgum zaten moon lovers dizisinin uyarlaması, arkadaşlar diziyi izleyen bilir ben daha dizideki hiçbir kaosu buraya yazmadım. Neyse zaten kitabı bırakanlar bırakmış, biz de kalanlarla el ele (gerçek saray entrikalarını da alalım yanımıza) finale gidelim.
Keyifli okumalar dilerimMhmm.
......
Gözlerimi kapatmış, titreyen ellerimin eteğimi avuçlarım arasına almasına izin vererek kendi ellerimle yaptığım dua tepeciğine bakıyordum. Ne hissetmem, ne yapmam gerekiyordu hiç bilmiyordum. Tek hissettiğim şey yorgunluk ve bıkkınlıktı. Neden yorgundum? Bilmiyorum. Neden bıkmış hissediyordum? Bilmiyorum. Ya da bilmek istemiyordum.
Duyduğum kısık sesli ıslıkla bakışlarımı, olduğum yere ellerini arkasında birleştirerek gelen Prens Yeonjun'a çevirmiştim. Yüzündeki gülümseme ile Dua Tepesi'nde bakışlarını gezdirmeye başladığında "Benim de düğüne iştirak etmem mümkün olmadı. Yeon Hwa, abla mutlaka gel diye tembih etmiş olsa da." demişti. Yüzüme istemsizce yerleşen gülümsemeyle önümdeki taşlara dönmüştüm. Alfanın varlığı, beni mutlu ediyordu. Onun çocuksu ve hiç bitmeyen enerjisi beni gülümsetiyordu istemsizce. Eskisi gibi arkadaş olduğumuzu hissediyordum.
"Bu şekilde muamele görmene rağmen burada kalmaya devam mı edeceksin?"
"Endişelenmeyin, mutsuz falan değilim ben. Merhum Kral Taejo'nun da dediği gibi, geleceğe saplanıp kalmaktansa şu anın kıymetini bilmeliyim. Benim yaptığım da bu." Diyerek gülümsemiş ve ona bakmıştım. Bakışlarını birkaç saniye yüzümde gezdirmişti ne düşündüğünü anlayamadığım bir ifadeyle. "O vakit bana varmaya ne dersin? Sana çok iyi davranırım. Ben de bu saraydan bıkıp usanmaya başladım." Ellerini omuzlarıma koyup, yüzünü yüzüme yaklaştırarak sanki bir çocuğu ikna etmeye çalışıyormuş gibi tatlı bir sesle, gözlerini irileştirerek "Çok uzaklara gidelim, kuşlar gibi." demişti irileştirdiği gözleri saçımdaki tokaya dediğinde, topuzumdaki tokayı gösterip, "Doğru! Tıpkı kelebekler gibi tüm dünyayı görüp özgürce yaşayalım." demişti.
Dedikleriyle yüzüme öncekinden daha büyük bir gülümseme yerleştirmiştim. Geldiğinden beri bana az önceki içine düştüğüm duygu karmaşasını unutturmuştu. Bana sunduğu vaatler benim her zaman istediğim şeylerdi lakin burayı bırakıp gidemezdim artık.
Kıkırdayıp "Beni bir tek savaş meydanlarına götürüp muhabere izlettireceğinizi biliyorum." demiştim dudaklarımı büzüp mızmızlanarak.
"İstiyorum demen kafi. Seni oradan çıkarırım."
"İstiyorum, dersem istediğim her şeyi yapacak mısınız?" Sahte bir muziplikle konuştuğumda, "Doğru. İstiyorum de yeter." demişti. Yüzündeki sahici küçük bir tebessümle yüzüme baktığında, yüzümdeki gülümseme silinmişti. "İsteyemem." Demiştim kısık bir sesle onun ne kadar bu konuda ciddi olduğunu fark ediyordum. Ben dalga geçip, şakaya vursam da o sahiden de bir gün ona evlenelim diyeceğimi düşünüyordu. Onu bu şekilde oylamak ve heveslendirmek istemiyordum. Duygularıyla oynamak düşüncesinden nefret etmiştim. "Ne? Neden? İstiyorum desen yeterli." Diyerek gergince sorduğunda, omuzlarımdaki ellerini indirmiştim yavaşça, "Yapamam."
"Yarın, evleniyorum. Kraliyet zevcesi olacağım..." Demiştim kısık bir sesle, üzülmesinden korkarak. "Ne!? Yeon Hwa Kraliçeyken sana dokunmayacağını mı sanıyorsun? Buradan nefret ediyordun?" Diyerek sertçe konuşup anlamaz bir ifadeyle gözlerime bakan Prensle derin bir nefes aldım zorlukla, "Prensim... Lütfen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐿𝑜𝑣𝑒 𝐹𝑟𝑜𝑚 𝑇𝘩𝑒 𝐹𝑢𝑡𝑢𝑟𝑒 & 𝑇𝑎𝑒𝑔𝑔𝑢𝑘
FanfictionGözlerini açtığında kendini hiç bilmediği bir yüzyılda bulur. |Omegaverse~Historical Kingdom|