•Chap:19; Son Günlerde Haddini Biraz Aşmıyor Musun?•

5.8K 729 537
                                    

Selamlar.

Nasılsınız?

Keyifli okumalar dilerim.

.....

Bir amacımın olmasını gerekiyordu kesinlikle yoksa bu yaşadıklarımın başka bir açıklaması olamazdı. Kendi bedenimdeyken otuz yaşımı geçmiş olmama rağmen kurdum hala bana ruh eşimi göstermiyordu. Ardından ben kendi çabalarımla ruh eşimi ya da mutlu olacağım bir kucak, bir yuva veya bir omuz aramaya başlamıştım. Lakin tabii ki de bunlar hüsranla sonuçlanmış hayatımın en kötü zamanları olmuştu.

 Kendi bedenimde mesleğimi elime alıp ayrı eve çıkasıya kadar ailemden hem zihinsel hem de fiziksel şiddet görüyordum. Dünyada insanların hiçbirisi iyi değildi, sadece bir omega olduğum için yaşıyordum tüm bunları. Şimdi ise, ölüp tekrar dirilmiş, hiç bilmediğim bir yüzyılda gözlerimi açmış ve ortama adapte olmaya çalışıyordum. Her ne kadar gelecek yıllarda yaşadığımda keşke geçmiş dönemlerde yaşasaydım desem de bunun gerçek olacağına hiçbir zaman inanmamıştım.

Goryeo döneminde uyandığımda hiç tanımadığım insanlar bana aile sevgisini hissettirmişti, biyolojik aileme nazaran. Burada, ortama tam adapte olduğumda gerçek ailemden daha fazla sevdiğim kişiler bana ve hayata veda etmişti. Hiç tanımadığım, bir kez bile yüzünü görmediğim Nazır Jeon olacak o haysiyetsiz beni satmıştı tamda ailem dediğim kişiler, onlar öldükten sonra ve nasıl olduysa bundan kurtulup yine hiç görmediğim ve bilmediğim hanemin suçu yüzünden ağır bir ceza almaktan yırtmıştım. Sarayda yaşamaya başladığımda ise ruh eşimi bulup hatta ona hizmet edeceğim aklımın ucundan bile geçmemişti. Ruh eşimi bulmuş ve ona hizmet etmeye başlamıştım.

Bunlar benim için çok fazlaydı.  Bu kadar olay yaşamak kolay değildi ve kesinlikle tanrının benden istediği bir şey vardı. Gelecekte ruh eşimi bulamayıp geçmişe giderek, kanlı kral olarak anılan kişinin ruh eşi çıkmıştım. Bunların hiçbirisi tesadüf olamazdı. Ya da bunlar çok büyük bir tesadüftü.

Prens Taehyung, tam olarak atın üzerinde arkama oturmuş ellerini belimde dinlendiriyordu. Saraydan atı ile bizi gizlice çıkarmış ve sahile getirmişti. Buraya neden geldik bilmiyordum ama gerçekten güzel ve huzur verici bir yerdi.

Denizin içine serpiştirilmiş kayalıklara çarpan suyun sesi hassas kulaklarımdaydı. "Artık sen de ben de hayatta kalamayacağız." demiştim kısık bir sesle. Kral Kim Namjoon tahta geçtiğinden kısa bir süre sonra geceleri saraydan çıkmayı yasaklamıştı ki üstüne birde bir saray hizmetçisinin saraydan ayrılması yasaktı. "Bırakalım öyle olsun mu? Seninle birlikte olacaksa benim için sorun değil." demiş ve atından inerek beni belimden yakalayıp aşağıya indirmişti. 

Nasıl bana bu kadar bağlanabilmişti? Nasıl benden bu kadar hoşlanmaya başlayabilirdi ben ondan kaçarken? Benden hoşlanacak kadar kalbi sevgi doluysa nasıl bu kadar acımasız olup kardeşlerini öldürebilirdi? 

Deniz suyunun çarptığı yumuşak kumların ve küçük küçük taşların üzerinde o önde bende onun arkasında ilerliyorduk. Ellerini arkasında birleştirmiş denize bakarken "Bir gün Songak'tan ayrılacak olsam bile seni muhakkak buraya getirmek istiyordum." yüzündeki hafif tebessümle bana bakıyordu. Sakin hissediyordum. Saraydaki gibi kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmıyor ellerim korkudan ve gerginlikten titremiyordu. "Ben hep gitmesi gereken taraf oldum. Niye böyle olduğunu şu an bile bilmiyorum. Hiçbir zaman musibete yol açmadım. Hiçbir zaman eğlencesine hayvanları öldürmedim ya da bir başkasına kolayca kılıç çekmedim. Ben feromonlarımı bile çok nadir kullanırım. Buna rağmen gitmeli miyim?" diyerek bana bakıyordu. Bana ilk kez kendini açıyordu ve kendimi şaşırmaktan alıkoyamıyordum. 

𝐿𝑜𝑣𝑒 𝐹𝑟𝑜𝑚 𝑇𝘩𝑒 𝐹𝑢𝑡𝑢𝑟𝑒 & 𝑇𝑎𝑒𝑔𝑔𝑢𝑘Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin