Bölüm 16 - Tehdit Unsuru
Ayaklarım her adımımda uçup geri yerine dönerken kalbimin hiç olmadığı kadar hızlı attığını hissediyordum. Üzerimdeki elbise, bacaklarıma takılıyor ve bana yeterince hızlı olma lüksünü tanımıyordu. Sanki bir şekilde, beni durdurmaya çalışıyor gibiydi. Ayaklarıma ismini bile bilmediğim yeşil otlar takılıyor, yağmur tenime değdiği anda, değdiği yeri yakıp kül ediyordu. Gözlerimden akan yaşların hesabını tutmayı keseli çok oluyordu. Kalbimde hiç bitmeyecekmiş gibi gelen keskin bir acı vardı ve duracağını sanmıyordum.
Durmak istesemde duramıyordum ve bu beni kahrediyordu. Kulaklarımda yankılanan sesler durmamı söylese de, onları dinlemeden koşmaya devam ediyordum. Sevdiğim insanların hayatlarının tehlikede olduğunu bildiğimden, bunun, benim suçum olduğunu bildiğimden dolayı, koşuyor... Koşuyordum ve nefesim kesiliyordu.
Çok geçmeden düşen her bir yağmur damlasının asıl rengi açığa çıkacaktı; kan kırmızı.
Kan kırmızı yağacaktı yağmur başımdan aşağıya. Neden olduğum her bir ölüm için bir damla düşecekti derimi dağlamak uğruna...
Kendimi hiç hissetmediğim kadar kötü hissediyordum, ulaşamadığım hedefimi düşlerken. Sadece ellerim saçlarının arasında dolaşırken bana iyi olduğumu, iyi olduğumuzu ve daha iyi olacağımızı fısıldamasına ihtiyacım vardı. Ona ne zaman bu kadar bağlandığımı bilmiyordum.
Sadece bağlanmıştım işte ve bunun ismini dahi koyamıyordum. Ayaklarım, isyan edercesine sızlarken hızımı arttırmak adına son bir adım attım, ayağıma dolanan bir sarmaşık, beni hızla yere doğru çekerken ciğerlerimden çıkan nefes, son nefesti benim için.
Kaburgalarıma keskin bir acı dalgası yayıldığında kapadığım gözlerimi açtım ve yüz üstü uzandığım yerden dümdüz karşıya baktım. Bir uçurumun kıyısına düşmüştüm. Ellerimin ucundaki elleri sımsıkı kavradım.
"Elit... Bırakma beni, Elit! Sakın bırakma beni düşeceğim..." Gözlerim acıyla büyürken, yeşil ve mavinin karışımı gözlere diktim gözlerimi. Çağan...
İlk kalp atışım, ilk tebessümüm...
"Elit... Elit bırak beni... Tutamayacaksın, biliyorum... Düşeceksin, bırak beni!" Gözlerim, sağ tarafa kaydı aniden. Kuzguni gözlerdi endişe ile kısılan. "Bırak beni," diyordu, "seni de sürükleyeceğim, biliyorum!"
İşte o anda, kalbime bir şey oldu.
Durduğunu hissettim. Kalbimin durduğunu hissettim, çünkü kuzguni gözleri acıyla kısılmıştı. "Elit..." Diye bağırdı Çağan. "Sakın bırakma beni!"
"Bırak beni, Elit!" Diye haykırdı, Savaş. "Beni tutamayacaksın, biliyorum. Bırak beni..." Kalbim ve beynim ikiye bölünmüştü adeta. Paramparça hissediyordum. Savaş'ın elinin elimden kaymaya başladığını hissettiğimde korkudan öleceğimi düşündüm.
"Bırakmayacağım..." Diye mırıldandım. "Asla bırakmam..." Savaş, gözlerimin içine dikti kuzguni bakışlarını. O kadar sakindi ki, gözleri. Gözlerimden bir damla akıp toprağa karıştı. Yavaşça süzüldü önce yanaklarımdan, sonra aynı hızıyla düştü toprağa. İşte o anda, her şeyin parçalandığını hissettim. Sanki her şey çığlık çığlığaydı çevremde...
O gürültüde, Savaş'ın ellerimden kayıp gittiğini hissettim. Çağan ise, daha çok asıldı bedenime. O yukarı çıktıkça, aşağı çekiliyordu ruhum.
Beynim uğulduyor, kalbim sızlıyordu.
Ellerimden kayıp gideni düşündüm... Savaş'ı, düşündüm. Çağan beni dibe çekerken, Savaş ben dibe batmayayım diye feda etmişti kendisini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşka Tapanlar
RomanceKadın ölümdü, Adam ise ölü. • • • NOT: Olaylar ve kişiler tamamen hayal ürünü olup bir distopya kaleme alınmıştır. Olayların gerçek olaylarla bağlantısı sadece benzerlik olabilir. Siyasi ögeler içermektedir, rahatsız olacaklara duyurulur. ...