BÖLÜM 36– "Nefes Molası-Milattan Önce"
Uyandığımda, uyuyordu. Düşüncesizce hareket ederek onu uyandırdığımda, bana bakıp gülümsedi. "Günaydın." Boğuk sesi, ensemin kızarmasını sağlarken yutkunup gülümsedim. "Günaydın." Bir süre, kıpırdamadan ve konuşmadan öylece tavanı izledi. Gerçekten orada ne gördüğünü çok merak ediyordum. "Bugün, tüm bunlardan uzak olmanı istiyorum." Diye mırıldandı, Savaş, beni kendine çekerken. "Nasıl yani?" Diye sordum, yavaşça. Omuz silkerek önüme düşen saç tutamlarına parmağını doladı. "Bilmiyorum, biraz dinlenmeni istiyorum. Seninle konuşmak ve olan şeyleri birkaç saatliğine de olsa unutmamızı istiyorum." Çenemi, göğsüne yaslayarak yüzüne baktım. "Bunu nasıl yapmayı düşünüyorsun?" Diye sorduğumda, gerçekten düşündü. "Yürüyüş yapabiliriz." Diye mırıldandığında, ona şaşkınlıkla baktım. "Peki ya..."
"Kimsenin bizi burada arayacağını sanmıyorum. Biz ceset değiliz, öyle değil mi? Bizi bir ormanda arayacaklarını sanmıyorum." Hevesle ona baktım. "Bir ormanın çevresinde miyiz?"
"Şey..." Diye mırıldandı, Savaş, elleri saçlarımda gezinirken. "Pek sayılmaz. Yine de arabayla gidersek, yarım saatte oraya varmış oluruz. Daha önce kamp yaptın mı? Eminim, bir şeyler ayarlayabiliriz." Gözlerim, heyecanla büyürken, ona daha da yaklaştım. "Gerçekten mi? Bunu yapabilir miyiz?" Savaş gülümseyerek uyuşuk bir ses ile yanıtladı, beni. "Olabilir. Eğer sen istersen her şeyi ayarlayabilirim. Bir çadır bulabileceğimi biliyorum, biraz yiyecek ve birkaç eşya... Bu kolay olur." Bir an için bu çok hoş bir fikir gibi gelmişti fakat hemen sonra, pusuya yatmış helikopter böceklerini, saldırgan karıncaları ve eşek arılarını düşündüğümde... Pekala. Bu çok da iyi bir fikir değildi. "Bunu istemiyorsun, değil mi?" Dedi, Savaş, gözlerime bakarak. "Ah, hayır, Tanrı biliyor ya, sadece seninle olmayı ve tüm bunlardan uzak olmayı çok istiyorum ama..." Dudağımı ısırarak ona baktım. "Daha önce hiç kamp yapmadım." Savaş, kaşlarını kaldırarak mırıldandı; "çünkü..."
"Kesinlikle bir nedeni yok." Dedim, hızla. Savaş, gülüp, bana uzandı. Dudakları, dudaklarıma sürtündüğünde, "pekala..." Diye fısıldadım. "Böceklerden korkuyorum." Savaş, küçük bir kahkaha atarak kendini yastığa bıraktığında, bende güldüm. "Bunu biliyordum," dedi, Savaş. Ona kaşlarımı çatarak baktım, "nereden biliyordun?"
"Bana söylemiştin, hatırlamıyor musun?" Dediğinde, dudaklarımı büktüm. Hatırlamıyordum. "Boş ver." Dedi, Savaş, beni tekrar kendine çekerek ona sarılmamı sağladığında. Başımı boynuna gömerek derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapattım. İşte bu, cennet gibiydi. Kokusu, havada süzülen yapraklar gibi hoş bir ritim ile ciğerlerime dolarken, tüm vücuduma tatlı bir uyuşukluk yayıyordu. Olduğum yerde, saatlerce kalabilirdim ve bu mükemmeldi.
Ve kapı açıldı.
"Elit Ard- AY!" O an için, ışık hızına erişebilecek bir hız ile hareket ederek yataktan atlayıp Seven'e baktım. "Ama olmaz ki bu kadar da! Yani siz- Ama olmaz ki! Kapıyı kilitleyemez miydiniz?" Seven, ellerini beline koyup beni yana itip Savaş'a baktı. Yorgan, Savaş'ın pantolonu ile aynı yerde bittiğinden, Seven, kıpkırmızı olup bir çığlık koyuverdi. "Ay bir de çıplak! Elit!"
"Seven, sakin olursan eğer..." Cümlemin yarısında, anlamsızca gülmeye başladım. Bu kaçınılmazdı; Seven'in öfkeli görüntüsü beni her zaman güldürürdü çünkü böyle zamanlarda, küçük, kırmızı dişlek bir tavşandan farkı kalmazdı. "Ne gülüyorsun? Bir de gülüyorsun ya..." O sırada Savaş, yataktan kalkıp tişörtünü giymişti bile. "Seven, yanlış anladın." Dedi, Savaş. "Biz sadece..." Savaş durup kaşlarını çattı, ardından bana baktı. "Hayır, mantıklı bir açıklamamız da yok ki, Elit." Kahkahalarımı, avucumu ağzıma bastırarak durdurmaya çalışırken omuz silktim. "Elit!" Diye bağırdı, Seven, sabırsızca. Yutkunup, sakin olmaya çalıştım. "Tamam," öksürüp, ona baktım. "Bak, sadece uyuduk tamam mı? Hem... Aşk olsun, Seven." Hem suçlu hem güçlü, diye düşündüm, yapacağım atağa karşı. "Aşk olsun yani, çok kırıldım. Nasıl yakıştırırsın ki bana böyle bir şeyi?" Seven, dümdüz bana baktı. "Sanki çok hanım hanımcık bir kızsın da." Güldüm tekrar. "Her neyse, tamam. Yanlış anladın diyorsan, yanlış anlamışımdır ama..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşka Tapanlar
RomantizmKadın ölümdü, Adam ise ölü. • • • NOT: Olaylar ve kişiler tamamen hayal ürünü olup bir distopya kaleme alınmıştır. Olayların gerçek olaylarla bağlantısı sadece benzerlik olabilir. Siyasi ögeler içermektedir, rahatsız olacaklara duyurulur. ...