BÖLÜM 13 - Yalnız
İçerisinde bulunduğum salon, kahrolası bir mezarlık kadar sessizdi. Nefes sesleri birbirine karışıyordu.
Kaydı sonuna kadar izlememiştim.
Fakat ne kadar büyük bir hata olduğunu yeni fark ediyordum. Çevik kuvvetin, tanklarla, silahlarla ya da coplarla saldırdığı o insanların benim yüzümden orada olduklarını, sırf benim yüzümden yaralandıklarını veya öldürüldüklerini... Yeni fark ediyordum. Fark etmeden önce, her şey mükemmeldi. Tüylerim diken diken olmuştu, içimde gezinen iflah olmaz o duygu şahlanarak gürlemişti.
Sonra kaydın devamı gelmişti. Amacımın bu olmadığını biliyor olmalıydılar. Ben yanlış bir şey yapmamıştım, yanlış yapanlar onlardı... Değil mi? Parmaklarım titriyordu. Bende onları sıktım. O kadar sıktım ki, tırnaklarımın derime geçtiğini hissettim.
İçimde bir şeyler kopuyordu. Sokağa çıkma yasağının bitmesine tam beş dakika kalmıştı. Bugün, günlerden cumartesiydi. Ve yarın, Çağan'ın cenazesi ile ilgilenmem gerekiyordu.
Anne ve babamdan habersiz. Onlara haksızlık yaptığımı biliyordum ama eğer onlara söyleseydim; Çağan'ı görmeme, onu son kez görmeme asla izin vermezlerdi. O vurulalı tam bir buçuk ay oluyordu.
O öleli, tam üç hafta olmuştu.
Onu deli gibi özlüyordum fakat ona kırgındım. Ona karşı öfkeli, sinirli ve kırgındım. Onu hala seviyordum fakat sanki... İçimde bir şeyler kopmuştu ona karşı. Sanki ikimiz savaşıyorduk ve ne kazanan vardı ne kaybeden ne de berabere kalmıştı içimizdeki fırtınadan gazi kurtulan askerler.
Hayır.
Bunları düşünecek zamanım yoktu, bunları düşünecek zamanımız yoktu. Bugün boyunca eve uğramak istemiyordum.
Bu ev beni boğuyordu.
Camın ahşap ile bulştuğunda çıkardığı o tanıdık ses salonda, nefes seslerine karışınca başımı kaldırıp sesin kaynağına baktım. Arda, önüme bir tabak bırakmıştı.
Ah, hayır. Eğer bir şey yersem, en ufak bir şey, orada, önlerinde içim dışıma çıkardı bunu biliyordum.
Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Kulağım, şampanya rengi duvarda asılı olan eski usül duvar saatindeydi. Az sonra, saat yediyi vuracaktı ve ben bu evden çıkıp gidecektim.
Öyle de oldu. Son hatırladığım şey, Arda'nın arkamdan bağırışı, Savaş'ın ise Arda'yı tutmaya çalışması oldu.
Ne yapacağımı bilmiyordum, paramparça hissediyordum.
Koştum.
Rüzgar, üzerimdeki geniş bulizimin içine dolup beni titretirken arkama bakmadan koştum.
Artık aldığım nefes bana yetmeyecek duruma gelene kadar, koştum.
Sadece bir şeyler hissedene kadar koştum. Sonra, durdum. Durdum ve etrafa bakındım. İnsanlar, aceleyle yürüyorlardı. Kiminin elinde evrak çantası vardı, kimi telefonla konuşuyordu önüne bile bakmadan.
Kulağıma, geceden kalan yüksek müzik sesleri çalınıyordu. Gözlerimi kapattığımda, artık burada olmayabilirdim. Kanatlanıp uçmayı dilerdim, bir güvercin olup bulutlara karışmayı ve bir daha geri dönmemeyi.
İnsanlar, beni umursamıyordu. Yüzümdeki ve kollarımdaki morluklar dikkatlerini çekmiyor olabilirdi. Ya da belki de bir yabancının yüzünü incelemek o kadar da önemli değildi onlar için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşka Tapanlar
RomantizmKadın ölümdü, Adam ise ölü. • • • NOT: Olaylar ve kişiler tamamen hayal ürünü olup bir distopya kaleme alınmıştır. Olayların gerçek olaylarla bağlantısı sadece benzerlik olabilir. Siyasi ögeler içermektedir, rahatsız olacaklara duyurulur. ...