BÖLÜM 5- Ivan Androviç
Yirminci gün...
Yirminci günde, bir kafede oturmaktaydık, Savaş ve ben. Konuşuyorduk. Sanırım kendime bir sohbet arkadaşı edinmiştim. Bu arada, sosyal medyada atılan mesajlar ve isyanlar sekteye uğramıştı çünkü yasak getirilmişti. Neler oluyordu, anlamıyorduk. Bu yirmi gün içerisinde, eylemler dolayısıyla gözaltına alınan öğrencilerin hesabı tutulamıyordu, artık...
Bizimse içimizdeki ateş özlemle körüklenerek günden güne büyüyordu. O adamın dışarıda, rahat uyuduğu her bir gece, öfke duvarıma bir çentik daha atıyordu. Yalnızca konuşuyorduk işte. Hiçbir şey olduğu yoktu. Geceleri, gözyaşlarımızdan ıslanan yastıkları kimin yüzüne vurabilirdik, sahi?
Çağan'ın ismiyse, devleşmişti adeta. Onun adına türküler besteleniyor, şiirler yazılıyordu.
Ve sanırım, Çağan'ın uyanmadığı her bir gün, bir umut balonunu daha patlatıyordu.
"Bana biraz, sizlerden bahset." Dediğimde, toparlandı. "Bilmem doğru olur mu..." Diye burun kıvırdığında, üzerine gittim. "Olur, tabii! Sır tutarım ben, Savaş. Aşk olsun, güvenmiyor musun bana?" Tebessüm etti. "Aslında çok büyük bir topluluk sayılmaz, Elit." Dedi. "Yalnızca düşüncelerimizi özgürce ifade edebileceğimiz, başı dertte olan kardeşlerimize yardım edebileceğimiz bir sosyal, toplumsal grup. Öyle çok kalabalık da değiliz. Toplanıp içerisinde kararlar alıp konuştuğumuz ve hatta kimilerimizin içerisinde yaşadığı bir binaya sahibiz. Bu bina, içimizden birine kalan miras ile elimize geçti. Eski. Çok yeni bir yapı değil ama işimizi görüyor."
"Etlisiyle sütlüsüne karışmayan bir topluluk değilsiniz herhalde!" Diye takıldım ona. Gülümsedi. "Ah, hayır. Gerekli konularda, tüm gücümüzü ortaya koyabilecek cesaret ve donanıma sahibiz."
"Siz..." Diye mırıldandım. "Demek adalet savaşçıları, ha?" Gülümsemeye devam etti. "Dalga geçiyorsun, Elit."
"Ah, hayır, ne münasebet! Hoşuma gitti. Çok hoşuma gitti." Durup, kahveme diktim gözlerimi. Sabahtan beridir kafamı delik deşik eden o soruyu sordum, sonra. "Peki ya Çağan? O..." Devamını getirmedim. Gülümsemesi soldu, nedense bir an şekerler çok ilgisini çekmiş gibi davrandı. "Evet." Dedi. "Arda ve Çağan."
Yutkundum. "Ne iyi yalancılarmış..." Diye soludum. "Gerçekten! Nasıl da ayakta uyutulmuşum, demek. Demek tüm o arkadaşların evinde kalma muhabbetleri falan..." Yeni yeni oturmaya başlıyordu kafamdaki düşünceler. Geçmişteki tüm anılarımızı tarıyordum şimdi. Evet. Evet!
Ve buluyordum eksikleri. Buluyordum kandırmacaları. Buluyordum yalanları.
"Ah, Arda!" Diye homurdandım. "Elimden çekeceğin var! Bil göreyim seni varya... Mahvedeceğim!"
Savaş, güldü.
Konuşmaya devam ettik, onunla konuşmak hoşuma gitmeye başlamıştı.
* * *
Kuşlar yüksekte uçuyor,
Nasıl hissettiğimi biliyorsun.
Güneş, gökyüzünde,
Nasıl hissettiğimi biliyorsun.
Meltem beni sürüklüyor,
Yeni bir şafak,
Yeni bir gün,
Yeni bir hayat, benim için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşka Tapanlar
RomanceKadın ölümdü, Adam ise ölü. • • • NOT: Olaylar ve kişiler tamamen hayal ürünü olup bir distopya kaleme alınmıştır. Olayların gerçek olaylarla bağlantısı sadece benzerlik olabilir. Siyasi ögeler içermektedir, rahatsız olacaklara duyurulur. ...