BÖLÜN 23 - "Trajikomedi Müptelası"
Küçükken annem yazın bile olsa, uyuduğumda üzerimi sıkı sıkı örterdi. Ona kalktığımda ne kadar terlediğimi anlatmaya çalıştığımda ise işaret parmağını bana doğrultur ve yavaşça sallayarak şunu söylerdi;
"Anneannen uyuyan kişinin üzerine kar yağdığını söyler. Uyurken üşüyorsun ama sen bunun farkında bile olmuyorsun. Bunun için şimdi al şu çarşafı üzerine."
Üzerime bir çarşaf almak istiyordum. Düşüncelerim puslu ve soğuktu, kendimi aşırı dozdan dolayı tuvalet duvarına dayanarak yavaş yavaş sona kayan acınası bir et yığını gibi hissediyordum. Sanki hayatım bir ibrenin ucundaydı ve saat durmuştu. Başımın içerisinde devamlı... Devamlı ötüp duran bir ses vardı. Ne olduğunu anlamıyordum fakat canımı yaktığını biliyordum. Kirpiklerime milyonlarca ton ağırlık bağlanmış gibiydi. Gözlerimi açmaya çalışırsam eğer, göz kapaklarımın yırtılmasından korkuyordum. Burnuma iğrenç bir koku çalınıyordu, bazı sesler duyuyordum. Acı dolu inlemeler...
Ayağa kalkmam gerektiğini bildiğim halde benliğimin o yitik tarafı buna izin vermiyordu. Kaç saattir baygındım?
Baygın mıydım?
Belki de sadece uyuyordum. Uyuduğumu düşünmek istiyordum. Başım annemin dizlerinde olacaktı, ayaklarım ise babamın üzerinde, aynı küçüklüğümdeki gibi. Ama hayır, küçüklüğümden bir kesit değildi bu ve uyumadığımın oldukça farkındaydım. Havadaki o keskin koku çoğalmış gibiydi. Beynimde ötüp duran o uğultu... Tanrım bundan kurtulmanın bir yolu olmalıydı. Belki de sadece gözlerimi açmalıydım.
Gözlerim kapalı mıydı, sahi?
Açmam kolay olmuştu. Öyle ki, sabahları uyanmakta daha çok zorluk çekiyordum. Gözlerim soluk ışığa alışmaya çalışırken kalp atışlarımın hızlandığını fark ediyordum. Aklımı dağıtacak bir şeyler aramam gerektiğini biliyordum çünkü kesinlikle rahat değildim ve nefes almakta zorluk çekiyordum. Ayakta duruyordum. Kollarımı kendime çekmeye çalıştıkça bedenimin havalandığını hissettiğimde, kollarımın başımın üzerinde bağlanmış olduğunu fark ettim.
Pekala, bu aklımı dağıtmama pek yardımcı olmuyordu. İleride, küçük bir inilti duyduğumda, hafifçe kısıldı gözlerim. Tüm kaslarım kilitlendi. Fısıldadım;
"Aramis?"
Cevap sadece acı dolu birkaç iniltiydi. Daha sonra adeta kozasını yırtan ve uçmaya çalışan bir kelebekmişçesine çırpındım. Çırpındım... Bileklerimin yanmaya başladığını hissettiğim halde, çırpındım...
Daha sonra bir ses doldurdu kulaklarımı. Tanıdık... Çok tanıdık bir ses. Özlemiyle yanıp tutuştuğum bir ses. "Elit, hareket etme." Diye uyardı beni. "Bu canını yakıyor, hareket etme." Sadece öylece baktım yüzüne. Mavi yeşil çalkalanan gözleri, onu son gördüğümde giydiği o gri buluzu ve sol göğsünün üzerindeki kan lekesi.
"Ne yapmalıyım?" Diye fısıldadım, boğazım bir zımparadan farksızken. "Ne yapmalıyım, Çağan?" Çağan ileri yürüyüp elini yavaşça yüzümde gezdirdi. Onun dokunuşunu hissetme arzusu o kadar ağır basmıştı ki, onu gerçekten hissettiğimi düşündüm. Sadece dokunuşları karşısında öylece kaybolduğumu, onunla birlikte bir daha bulunamayacağım bir kuyunun dibine çekildiğimi düşündüm. Bu, her zamanki gibi mutlu etmeyince beni, kaşlarım çatıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşka Tapanlar
RomanceKadın ölümdü, Adam ise ölü. • • • NOT: Olaylar ve kişiler tamamen hayal ürünü olup bir distopya kaleme alınmıştır. Olayların gerçek olaylarla bağlantısı sadece benzerlik olabilir. Siyasi ögeler içermektedir, rahatsız olacaklara duyurulur. ...