BÖLÜM 15 - Konuşma
Kırmızı ağır kadife perdenin arkasından, uğultulu kalabalığa doğru baktım. Arda, Savaş, Seven ve diğerlerinin yerlerini aldığını görünce içimdeki volkan bir kere daha gümledi.
Eğer o sahneden aşağıya sağ salim inebilirsem; bir daha önümde hiçbir şey duramazdı.
Derin, titrek bir nefes alarak üzerimdeki kıyafetleri son bir kez daha gözden geçirdim ardından elime aldığım evraklar ile gülümseyerek sahneye çıktım.
Açılış konuşmasını yaptıktan hemen sonra kulaklarımda atan nabzım ile konuşmama başladım.
Savaş'ın konuşmasını değiştirmiştim; çünkü içimdekileri anlatmaya yetmiyordu. Bunun için başladım ve bir daha susmadım.
"Küçük bir çocuk var. En fazla dokuz yaşında...
Sınırsızlığın sınırını çiziyor, küçük adımları millerce öteden duyulurken. Gözlerinde; çocukluğunda kaybettiği o buruk sevinç. Yaralı bir kuş misali, azimle çarpıyor kanatlarını. Sanki yarın yokmuş gibi, güneş hiç doğmayacakmış gibi." Bir süre durup gözlerimle salonu taradım ve elimdeki kağıtlara son bir kez bakıp onları kürsüye bıraktım.
"Bana, bir konu seçmem söylendi. Dışarıda yangınlar söndürülemezken ateşi körüklememi istediler benden. Oysa ki, cevaplanması gereken sorular, körüklenen alevler arasında yanıp kül oluyordu. İstedikleri bu değil miydi?
Bu kırmızı toprak neden ıslak?
Neden gülmüyor insanlar artık?
Neden sokaklarda duyulan kahkahalar yerini çığlıklara bıraktı aniden?" Bir süre durup salona baktım. Savaş ve Arda'nın gözlerindeki şaşkınlığı görebiliyordum.
"Kafam karışıktı, beynimde hep aynı ses yankılanıp beni soluksuz bırakıyordu. Sonra... bir şey oldu. Penceremin kenarına küçük bir kuzgun kondu ve gülümsedi bana... İşte o anda, içimde bir şeyler koptu, bir daha geri gelmemek uğruna."
Gözlerimi Savaş'tan kaçırıp devam ettim.
"İki elimde iki hayat tutuyordum. Biri uçtu, diller lal oldu; diğeri yürüdü, bulutlara kondu.
Bir silah sesi duyuldu sonra. Amansızca yağan yağmur kan oldu toprağa karıştı.
Sordum defalarca kendime nereden geldiğini onca kanın. Fakat cevabı bana... zaman verdi."
"İnsanlar doğar, yaşar... büyür, yaşar... ve ölür, bir daha yaşayacak gücü bulamadığında kendinde. Fakat bazı insanlar var ki; yaşamadan daha dolu dolu; kapatır gözlerini.
O zaman herkes susar işte; herkes bakar kimin öldüğüne fakat bir adım bile atmazlar o amansız katili yakalamak adına.
O zaman ölen sadece 'çocuk' değildir. Ölen sevgidir, saygıdır, merhamettir... Ölen sadakattir, renklerdir ölen. Ölen; küçük bir gülümsemedir. Hızlı atan kalptir ölen... Ölen; insanlıktır.
Ölen; uğruna ne kanlar dökülen; çiğnenen topraktır." Sustum, yürüdüm ve bilgisayarda Çağan'ın ve ölen onca çocuğun resimlerini açtım büyük ekranda. Herkesin yüzünde aynı ifade oluştu; biri haricinde. Kuzguni siyah parlayan gururlu gözlerdi devam etmem için bana güç veren...
"Bu kader, değil. Adaletsizlik, değil. Bu sadece insanlık dışı bir katliam; bir soykırım bu. Bu göz göre göre cinayet fakat 'nefsi müdafa' kimine göre.
Bu konuşmanın bir amacı var mı? Hayır sadecede gelenek haline gelmiş bir ritüel. Tıpkı insanların şartlanması gibi hükümete karşı. Arada hiçbir fark yok; ikisi de sınırlı, ikisi de tehlikeli. Hükümet insanlara üç maymunu oynatıyor işlenen cinayetler karşısında ve bu konuşma ise sadece göz boyama." Durdum tekrar. Şimdi herkes konuşma kürsüsünde duran ve yaşını bile göstermeyen bu kıza bakıyordu. Ne cesaret! Diyorlardı. Bu ne cürret!.. Elime aldığım kağıtlara son bir kez daha bakıp öfke ile kürsüye bıraktım ve bir adım öne çıktım.
"Konuşmam burada bitmiştir; beni dinlediğiniz için hepinize sonsuz teşekkürler."
İşte o anda; homurtu ve uğultuların arasında ayaklanan bir grup genç ayağa kalkıp yumruklarını havaya sallayarak boğazlarını yırtarcasına sloganlar atmaya başladı.
Hiçkimse ne olduğunu anlayamadan, birden her şey birbirine karıştı. Benim gözlerim, o kuzguni gözlere takıldı bir süre. Şöyle düşündüm; hiçbir şey umrumda değil.
O bana böyle bakmaya devam ettikçe önümüzde hiçbir şey duramazdı. Aklımda yine o mısralar gezinirken gülümsedim.
Bize susar bir hayalle konuşurdunuz...
Hani fakülteden çıkarken vurmuşlardı,
Kollarımızda ölen tıbbiyeli çocuk.
Ah, birbirinize nasıl da uymuştunuz!
Sevginizde, yüceltici bir şeyler vardı..!
İşte tam da o anda anlamıştım. Her şey değişmek üzere değildi.
Her şey değişmişti. Sonsuza dek.
Gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşka Tapanlar
RomanceKadın ölümdü, Adam ise ölü. • • • NOT: Olaylar ve kişiler tamamen hayal ürünü olup bir distopya kaleme alınmıştır. Olayların gerçek olaylarla bağlantısı sadece benzerlik olabilir. Siyasi ögeler içermektedir, rahatsız olacaklara duyurulur. ...