BÖLÜM 30 - Amen
Kendimi bildim bileli tütsü kokusunu sevmemiştim. O bayık koku, her daim başımı ağrıtırdı. Başım ağrıdığı zamanlarda sağlıklı düşünemezdim yani, küçük bağlantılarla tütsü kokusu, sağlıklı düşünmeme engel olurdu. Bunun için onu sevmezdim.
Yine de, biliyordum ki, Aramis için buna katlanmam gerekirdi.
"Aramis..." Dedi, Arkan, yavaşça. "Puding delisi bir yarım akıllıydı. Gereksiz yerlerde gülerdi, durup durup puding yemeye başlardı. Fakat bizi de güldürürdü, içimizden herhangi birinin onun hakkında, kötü bir şey söyleyeceğini düşünmüyorum. Çünkü o kötü bir insan değildi. O her zaman sıcak kanlıydı. O, iyi biriydi." Arkan, başını sallayarak, kürsüden indiğinde, gözüm, arkada bir şövaleye koyulmuş olan, Aramis'in Savaş ile gülümseyerek poz verdiği fotoğrafa takıldı. Fotoğrafın altında, iki bin sekiz ocak ayının tarihi vardı. Adras'tan önce olmalıydı.
Savaş, Aramis'in yüzündeki puding lekelerini aldırmadan ağzına koca bir kaşık makarna çorbası sokmaya çalışıyordu. Aramis'in gözleri kocaman olmuş, ağzı bir karış açılmıştı. O kadar şapşal ama o kadar neşeliydi ki, ister istemez görünmez bir tebessüm titreşti dudaklarımda.
"Aramis..." Dedi, isminin Bulut olduğunu hatırladığım, sarı saçlı bir adam. "Grubun maskotuydu. Ciddi değilmiş gibi davranırken bile, en ufak bir olayda, başka kimsenin zarar görmemesi için kendini öne atacağını bilirdim."
Kürsüde başka biri duruyordu şimdi. "Aramis," dedi, Amar. "Aramis, farklıydı. Belki bizlerden daha çok sorunu vardı, belki yoktu ama bunu saklamayı çok iyi bilirdi. Kendi sorunlarına kimseyi karıştırmazken herkesin sorununa burnunu sokar, bir şekilde aradan sıyrılıp tüm yükü sırtlardı. Bunun için hepimiz ona minnet ve can borçluyuz." Amar'ın gözleri, sarı lazerler gibi gözlerimi delip geçerken konuşmaya devam etti, "biliyorum ki, söyleyebileceğim bir çok şey var fakat buraya çıkıp ölen bir insanın ardından iyi şeyler söylemeyi pek iyi bulmuyorum. Aramis, düşüncelerimizde, kahraman olarak kalacak ve bunu herkesin bilmesi gerekmiyor." Kilisenin içerisinde bir sessizlik oldu. Amar, sert adım sesleri eşliğinde kürsüden indiğinde, yanımda bir hareketlilik hissettim. Savaş, kendinden emin ve güçlü duruşuyla, Amar kadar sert olmasa da adım sesleri eşliğinde kürsüye çıkıp, arkadaki resme küçük bir bakış attı.
"Aramis benim sadece arkadaşım değildi." Dedi, Savaş, "hepiniz biliyorsunuz ki, o olmasaydı bir çok kez şu anda olduğum yerde, benim hakkımda o konuşuyor olurdu. O benim, kardeşimdi. Yalnız olduğumu düşündüğümde, omzuma vurur ve, 'seni puding beyinli!' derdi. Bu beni daha güçlü yapmazdı belki, fakat yalnız olmadığımı bilirdim. Hayatımın her anında vardı. Benim inanmadığımı bildiği halde, cenazesinde İncil'den bir kısım okumamı isterdi. Bunu her an durmadan bir papağan gibi tekrar ederdi!" Savaş, kürsüde duran İncil'i alıp, bilinçlice bir sayfa açtı ve yavaşça gülümsedi. "Başlangıçta Söz vardı." Dedi, yavaşça. "Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi.Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı. Yaşam O'ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı. Işık karanlıkta parlar. Karanlık onu alt edemedi."
Başını iki yana sallayarak, İncil'i tekrar kürsüye bıraktı. "Daha fazla okuyarak zaman kaybetmek istemiyorum. Sözümü tuttum. İşte bu kadar... Sadece, biliyorum ki bir daha hiç birimizin hayatında Aramis'in yerini tutabilecek bir puding delisi olmayacak." Savaş, kürsüden inmeden önce dudaklarını oynatarak küçücük bir kelime mırıldandı.
Belki kimse duymamıştı fakat biliyordum. "Amen."
Daha önce İncil okumamıştım. Hıristiyanlığa dair çok bir şey bilmiyordum belki ama Savaş'ın okuduğu o bölüm, bana bir çok şey anlatmıştı. Bunun din ile bir ilgisi yoktu, hayır. Sadece kulaklarımda bir cümle çınlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşka Tapanlar
RomanceKadın ölümdü, Adam ise ölü. • • • NOT: Olaylar ve kişiler tamamen hayal ürünü olup bir distopya kaleme alınmıştır. Olayların gerçek olaylarla bağlantısı sadece benzerlik olabilir. Siyasi ögeler içermektedir, rahatsız olacaklara duyurulur. ...