BÖLÜM 7 - Ölmek Zamanı
Çağan Ertürk bir perşembe günü, saat dört buçukta, (...) Hastanesinde kalbi durduğundan dolayı ölüme mahkum edildi.
Yirmi ikinci günün sabahında...
Buna karar veren kişi, kendisiydi. Bunu kendisi istemişti ve onu hiçbir zaman anlayamayacaktım. Neden beni bıraktığını veya neden hayata tutunmadığını.
Onu özlemiştim.
Kalbimdeki donuk sızı, adeta günden güne büyümüş ve alevlenmişti. İstediğim tek şey ona sımsıkı sarılmaktı sonsuza dek. Onu o kadar istiyordum ki, ismimi unutuyordum zaman zaman.
Onu özlüyordum ve gün boyunca yaptığım tek şey buydu. Odamda, pencere kenarında duran o tek kişilik yatağım, mezarım olmuştu adeta.
Derslerime, hayalet gibi girip çıkıyordum ve çoğu zaman benim yerime imza atan arkadaşlarım sayesinde devamsızlık kotam dolmuyordu.
Evde olduğum zamanlarda, odamın kapısı kapalı ve kilitliydi. Kimseyi görmek istemiyordum. İstediğim tek şey gün boyunca yorganıma sarılmak ve... durmaktı. Sadece, öylece durmak istiyordum.
İçimde tarif edemediğim bir boşluk vardı günden güne büyüyen. Gözlerim açılmak, gözyaşlarım akmak bilmiyordu. Gözlerimin önünden yüzü gitmiyordu. Son anında yanında olamadığım gerçeği derimi dağlıyor iken yaşamak zordu.
Kendi gerçeğimdi bu ve gerçeklerden nefret ediyordum. Onu son kez görme ayrıcalığına bile sahip değildim. Bana onu göstermemişlerdi. Sadece bekliyorduk. Sadece bekliyordum.
Odamın kapısı çalınmıştı. Bir kere, iki kere, üç kere... Şu son iki haftada belki binlerce kere. Onların evde olmadıkları zamanda ihtiyaçlarımı gidermek için dışarı çıkabiliyordum ancak çünkü onları görmek bana onu hatırlatıyordu ve bu acı veriyordu.
İçimde, iç organlarımı yakan bir volkan patlamıştı ve onu durduramıyordum. Bazen geceleri sarsılarak uyanıyordum çünkü ölümünü izliyordum.
İlk hafta daha zor geçmişti.
Her gece yatağımdan sıçrayarak uyanmak o kadar berbattı ki, uyuduğum için kendimi suçluyordum kimi zaman. Hislerimi yazdığım bir giz defteri edinmiştim o gittiğinden beri.
Konuşmuyor, yazıyordum ve bu yetiyordu.
Hiçbir şey yapmak istemediğim halde yazmak rahatlatıyordu beni. Vizelerim yaklaşıyordu ve kendimi toparlamam gerektiğini biliyordum. Gözlerimi yavaşça açtığımda, birkaç siyah noktanın dansını izledim bir süre görüşüm netleşene kadar. Hemen karşımda duran kıyafet dolabımın üzerindeki hurca takıldı gözlerim. Beyaz kumaşın üzerine kırmızı çiçekler basılmıştı. Her çiçek birbirine yeşil, ince çizgiler ile bağlıydı. Bu hurcu fazla yorgan ve yastık yüzlerimizi koymamız için anneannemin diktiğini hatırlıyordum. Sanırım o zaman on yaşındaydım ve Çağan hurcun içerisine girip bana zorla fermuarı çektirmişti. Annem ve babam uzun bir süre Çağan'ı ararken, Çağan, o hurcun içerisinde anneannemin yatağının altında saklanıyordu ve o anda bile küçük kıkırtılarını duyabiliyordum.
İstemsizce gülümsediğimi fark ettim. Şanslıydım. Şanslıydım çünkü onunla geçirdiğimiz onca zamandan kalan ve gülerek hatırlayacağımız anılarımız vardı. Bunun için şanslıydım fakat bu onu hala özlediğim gerçeğini değiştirmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşka Tapanlar
RomanceKadın ölümdü, Adam ise ölü. • • • NOT: Olaylar ve kişiler tamamen hayal ürünü olup bir distopya kaleme alınmıştır. Olayların gerçek olaylarla bağlantısı sadece benzerlik olabilir. Siyasi ögeler içermektedir, rahatsız olacaklara duyurulur. ...