A.T.▪ 22 : Arka Perde

10.7K 404 18
                                    

BÖLÜM 22 - Arka Perde


Nasıl hissettiğimden habersizdim. Sadece kalbim kaldırabileceğimden daha hızlı atarken terliyordum ve... heyecandan ölmek üzereydim. Bunu nasıl anlatabilirdim bilmiyordum sanki... Midemin içerisinde bir adrenalin balonu şişmiş ve bir anda patlamıştı. Kendimi tamamen o balonun gidişine bırakmak için düşünmem gerekiyordu. Sadece öylece dururken beynim ve kalbim bir kovalamaca oynuyorlardı ve bu oyunun bir kazananı yoktu içimde. Karışıktı kafam belki ama dudaklarımdaki baskısı dudaklarının... Hiç unutamayacağımı biliyordum. Kalbim kendini belli etmek istercesine beynimin karşısında, öyle insafsızca çığlık atıyordu ki... Yine de asıl insafsız davranan beynimdi bana ve benliğime karşı. Beynim, eline geçen tüm anıları suratıma fırlatırken sadece acı içinde kıvranıyordu, kalbim. Sadece uzaklaşmam gerektiğini biliyordum, evet, sadece uzaklaşmalıydım fakat nedense ellerim beni dinlemiyorlardı. Tüm bedenim koca bir et torbasına dönmüş gibi hissediyordum. Mantıklı yanım ellerini duvarlara çarparak bağırıyordu:

'Kes şu aptal teması, profesyonel bir arkadaşlık her zaman en iyi ilişkidir!' Fakat beynimin aptal duygularla yönetilen kısmı kalbim ile anlaşmışçasına deli gibi el çırpıyor ve kendimi onun dokunuşlarına bırakmamı söylüyordu. Böyle yapmadım. Böyle yapamazdım. Ellerimi zorla göğsüne koyup onu yavaşça ittirmekti amacım fakat bana bu işkenceyi çektirmeden yavaşça geri çekildi, Polemos. Savaş... Ona soracak onca sorum vardı fakat bu son yaptığı beynimin tüm kablolarını kesmiş ve beni devre dışı bırakmış gibi hissediyordum

Geri çekildiğinde baktığım yerin o kuzguni gözleri değil, kırmızı dudakları olduğunu fark ettiğimde içimde nefret ettiğim bir duygu patladı. Onu tekrar öpmek istiyordum. Bu, aptal hormonlarımın bana oynadığı bir oyundu sadece fakat nedense daha fazlası varmış gibi hissediyordum... Hayır! Daha fazlasının olmasını istemiyordum!

"Üzgünüm." Diye mırıldandı, Savaş hiç de üzgün çıkmayan bir ses ile. Boğuk sesi titrek ve heyecanlı çıkmıştı fakat üzgün olduğunu söyleyemezdim, hayır. "...ama bunu yapmam gerekiyordu." Sadece kendimi dışarıdan izliyormuş hissine kapılmıştım. Sanki bütün bunlar bir sinema filmiydi ve ben sadece patlamış mısır yiyerek bu aptal sinema filmini izliyordum. Yine de ona kızgın değildim. Öfkeli değildim ben... nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Bildiğim tek şey, yaptığı şeyden dolayı üzgün olmaması gerektiğiydi çünkü biliyordum ki onun gibi hissetseydim, bunu yapardım. Sadece biraz şaşkındım, beş saniyeden az bir süre olsa da dudaklarımdaki dudaklarının baskısı kazınmış gibiydi.

* * *

"Üzgün olman gerekmiyor." Diye fısıldadım, aramıza yeterince mesafe koymak için geriye yaslandığımda. Savaş, bunu anlamış gibi geri çekildi ve hemen karşıdaki kanepeye oturarak öne eğildi, dirseklerini dizine yaslayıp bana baktı. Bir şey söylemek için ağzını açtığı sırada kapıdan gelen tıkırtılar cümlesinin başlamayan kelimelerine nokta koydu. Gelen kişi tabii ki Aramis'ti.

Zamanlamasına hayrandım. Gerçekten hayrandım çünkü gelip bu gerilimi yok etmesini istiyordum, Savaş, benim uzun bir süredir korumaya çalıştığım tüm o şeyleri tek bir hamlede yok etmişti ve ben... Ben ona karşı nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Aramis elinde tuttuğu bir gazete ile içeri girdiğinde gazeteyi Savaş'a doğru attı. Savaş yüzüne gelen sayfaları homurdanarak toparlarken Aramis bana dönüp göz kırptı. "Bu da ne?" Dedi Savaş hala gazetenin sayfalarıyla uğraşırken. "Bu..." Dedi Aramis, Savaş'ın elinden bir sayfayı kurtarıp bana doğru tuttuğunda, "bu, bizim çığlığımız dostum."

Aşka TapanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin