Kapının alacaklı gibi çalınmasıyla gözlerimi araladım. Sevim, dün bana albümlerdeki her fotoğrafı anlatmış ve göstermişti. Ama yaptıkları ne yazık ki bir işe yaramamıştı. Hafızamda hala büyük bir boşluk vardı.
Sevim, albümleri gösterdikten sonra ona yatağımı vermiştim. Kendim aşağı inip koltukta yatmıştım. Bu misafirperverliğimden kaynaklanan bir davranış değildi. Buraya hatırladığım kadarıyla ilk geldiğimde koltuklar rahat gelmişti ve onlarda uyumak, bende saplantılı bir istek haline gelmişti.
"Buyrun kime bakmıştınız?" diyen sesi duyunca başımı kapı hizasına doğru hafifçe kaldırdım. Kadın bana annem olarak tanıtılmıştı ama ona anne diyemiyordum. Sadece ismiyle hitap ediyordum. Defne Hanım. Ve Levent Bey. O da babam olarak tanıtılmıştı.
Onlara böyle mertebelerden sıfatlarla seslenmemim sebebi yaşadıkları ev ve gerçek ailem olmama ihtimalleriydi. Buraya ev demek haksızlık olurdu açıkçası. Ama ben takıla takıla koltuğuna takılmıştım ya buranın.
"Bu sizi ilgilendirmez." diyen kalın erkek sesiyle hem ben gerçeğe döndüm hem de Defne Hanım duraksadı. "Devrim?" diye soruyla karışık sesinde. "Sana yüz metre uzaklaştırma cezası verdirdiğimi sanıyordum. Çık git buradan. Yoksa polisi ararım."
"O,o... Yapamazsınız Defne Hanım." dedi ve gürültyüle kırılan bir eşyanın sesini işittim. Koltukta aceleyle doğruldum. Bu yüzden üstüme serilen pike yere düştü.
Bakışlarımı dış kapıya çevirince Defne Hanım'ın yerde yattığını gördüm. Ona yardım için ayaklandığım sırada odaya giren bir grup çocuk bu hareketimi iptal etti. Onları tanımıştım. Sevim'in başında yumruk sallayan kas yığınlarıydı bunlar. En önlerindeki çocuktan tanımıştım onları açıkçası. Mavi gözlü, kumral saçlı bir çocuktu. Ve diğerlerinden daha fazla kaslıymış gibi duruyordu.
"Biz birşey duyduk." diye konuşmaya başladı. Yamuk bir sırıtış yüzüne yerleşmişti. "Hafızanı kaybetmişsin. Doğru mu?"
Başımla onayladım onları. Onlar, Sevim'i döverken benim orada olduğumdan habersizlerdi ve ben bunu kendi lehime kullanmıştım. Ama şimdi çetenin tamamı bana bakıyordu ve birisine saldırmam halinde ölüm fermanımı imzalardım.
Onları onayladığım için hepsinin yüzünde yavaş yavaş bir sırıtış oluşmaya başlamıştı. "Ama bende hafızanı geri getirtecek birşey var. Denemek ister misin? Canın biraz yanabilir ama..."
Bunu demesiyle başımı hızla aşağı-yukarı salladım.
Ona güvenmemem gerekiyordu. Sonuçta yüzüne bir yumruk sallamıştım. Ama ben bile düşünürken yorulmaya başlamıştım. Unuttuğum anıların ağırlığı altında eziliyordum. Neler yaptım, nasıl biriydim, neler yaşadım? Kafamda sürekli sorular dönüp duruyordu ve ben bu soruların yükü altında eziliyordum.
Yorulmuştum. Bu tanımadığım ve yüzüne yumruk salladığım çocuk beni iyileştirebileceğini söylüyordu. Bu yükten kurtarabileceğini. Canımın acıyacağını söylemişti. Ama ben cümlenin başına takılmıştım. Hafızanı geri getirtebilirim.
Bana hızla yaklaşmaya başlayınca başımı yer hizasından kaldırıp ona baktım. Bir elini hızla havaya kaldırmış ve yumruk şeklini almasını sağlamıştı. Gözlerim irileşirken ne yaptığını çok sonra anladım. Kendimi yüzümde keskin bir acıyla yerde bulduğumda. Acıyla inlediğimde gruptan bir kahkaha sesi geldi.
Yemi saf gibi yutmuştum. Benden yumruğun intikamını istiyorlardı ve bende bana yardımcı olmaya çalıştıklarını düşünmüştüm. Cidden saftım.
Ellerimden destek alarak doğrulmaya çalıştığımda sırtımda hissettiğim ağırlıkla yeniden yere kapaklandım. Devrim, tüm ağırlığını ayağıyla bana yüklüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Büyücü -Ara Verildi-
FantasyUnutulmuş bir zamanın, unutulmuş savaşı dönmek üzere. Büyücülerin bu savaşta şansı yok. Ellerinden gelen tek şey ölümlerini beklemek. Peki, bu karanlıkta bir umut ışığı doğarsa ne olur? Hafızasını kaybederek çevresindekilere acı çektiren bu kızın sa...