Sevim, kapıyı ardından kapatırken kaç saattir huzursuzca içinde duran soluğu dışarı bırakmıştı. "Kimse gelmedi eminsin değil mi?" diye fısıltıyla sorusunu ortaya döken Tayfun'a doğru dönüp atabildiği en sert bakışları atmaya başladı. "Yok peşime FBI ordusunu taktım ve işlediğimiz kanun dışı suç yüzünden içinde bulunduğumuz odanın tam merkezine uzaydan bomba atmayı planlıyorlar."
"Sadece 'Hayır' demen yeterdi prenses." Tayfun kollarını sitemle kavuşturduktan sonra bakışları odanın duvarlarına takılı kaldı. Sevim'de bitkinlikle kendini Tayfun'un çömeldiği duvarın karşısına attı. "Peki izleyiciler, kameralar, ses cihazlarından ne haber?" diyerek sitemine karşı engelleyemediği merakı ve endişesi su yüzeyine çıkmış oldu. Tayfun, Sevim'in bu ses tonuna burukça gülümsemeden edemedi. Ama onu daha fazla merakta bırakmak da istemiyordu. "İz yok. Duvarlar ve zemin yalıtımlı. Bu yüzden rahatça konuşabilirsin. Planın ne?"
"Bak olayı şurada fark ettim ben..." diyerek gözlerini yumdu. Anlatacakları gururuyla bir savaş başlatmıştı ve o bu kadar kolay gururunu ayaklar altına alabilecek bir kız değildi.
'Konu eğer Eylem'se alabilirim. Konu eğer oysa, her şeyi yapabilirim. İnsan olmama karşın.' diye geçirdi içinden. Daldığı dünyadan yavaş yavaş çıkarken Tayfun'un dikkatle onu izlediğini gördü. Buna karşın yanakları hızla kızarırken anlatmayı sürdürdü. "Biz sonuçta insanız ve onlara göre birer böcekten farksızız. Sinem'i iyi kız ama artık baygın ve yaşar mı o bile meçhul bir durumda. Üstelik bu çocuklar Eylem'i öldürme planı yapıyor." Hışımla ayağa kalktığında gözlerini yummasının bir işe yaramadığını, yanaklarından özgürlüğe kavuşurcasına inen yaşları fark etti. Ancak konuşması hüzün ve intikam çerçevesinde sürdürdü. "Eylem ya Eylem. Çocukluk arkadaşım Eylem. Senin sıra arkadaşının sevgilisi, küçük kardeşin Eylem ya. Ona zarar vermeyi planlıyorlar!" Sevim'in sesi üzüntüyle aciz ve acı bir hale bürünmüş son cümlesinde attığı hırçın bağırışla Tayfun'un endişeyle çömeldiği yerden kalkıp yanına koşmasına neden olmuştu. Başını Tayfun'un büyük gövdesine yasladı Sevim yavaşça. Elleriyle Tayfun'un gömleğini sımsıkı kavramış, mırıldanışlarını sürdürüyordu. "Burada kalamayız. Onu korumamız lazım. Eylem kendi başına ayakkabısını bile giyemiyor, Tayfun. Onu bulmamız lazım."
"Geçecek prenses, bunların hepsi hiç yaşanmamış gibi olacak bir gün." Elleriyle onu duymayan ve hala girdiği stres dolu halden kurtulamayan Sevim'in saçlarını okşadı. "Geçecek." diye son bir kez mırıldandıktan sonra alnında, saçlarının başladığı çizgiye bir öpücük kondurdu. Sevim bilinçsizce tüm ağırlığını ona verince, Tayfun küçük kızın kolları arasında uyuyakaldığını fark etti.
Bacaklarının altından elini geçirecek tek bir hamlede kucağına aldıktan sonra Sevim'in odasına doğru harekete geçti. Buraya geldiklerinden beri o odaya uyumak için bir kez dahi girdiğini hatırlamıyordu Sevim'in. Hep Sinem'in başında uyuyakalıyordu bir şekilde. O da nasıl bir hasta bakma şekliyse, anlamdıramıyordu Tayfun.
Sevim'in odasına girdikten sonra, ne olur ne olmaz diye düşünerek onu yorganın altına koymuştu Tayfun. Sonuçta Sevim terlediğinde, uykusunda bile olsa tekmeliyordu yorganı. Yani üşütme gibi bir olasılık kalmıyordu.
Kapıyı ardından örterken bu sefer aklında üç büyücüden nasıl kaçabileceğine dair senaryolar dönmeye başlamıştı bile.
***
"Senin fındık kadar zekana, olmayan mantığına ve elbette beni aç bırakan zihniyetine tüküreyim!" diyerek elinden geldiği kadar kükreyen Kayhan'a atabildiği en ters bakışları atmaya başladı. "Sanki sen akıl ettin de..."
"Kendi kendine bir suç işleyip o suçu başkalarına atma!" diye tekrar kükredi. Açlıktan dolayı midesinden çıkmaya başlayan sesler onu çılgına döndürmüş, saldırgan haline bürünmesine neden olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Büyücü -Ara Verildi-
FantasyUnutulmuş bir zamanın, unutulmuş savaşı dönmek üzere. Büyücülerin bu savaşta şansı yok. Ellerinden gelen tek şey ölümlerini beklemek. Peki, bu karanlıkta bir umut ışığı doğarsa ne olur? Hafızasını kaybederek çevresindekilere acı çektiren bu kızın sa...