"Yok, yok, yok! Nerede bunlar!" diye sinirle kendini yere attı Sevim. Gözlerini yummuş, rüzgarın sert bir hareketle saçlarını uçuşturmasına izin vermişti.
Tayfun ise bizden biraz uzakta sigara içiyordu. Sigaranın ucundan çıkan dumandaydı tüm dikkati. Niçin sigara içtiğini hala anlatmamıştı.
Başımı sallayarak Sevim'e baktım tekrar. Gün boyunca o turkuaz taşları takip etmiştik ama taşlar bize çember çizdirtmişti.
Kısacası elimizden bir şey gelmiyordu. "Bak ne yapalım biliyor musun? En iyisi, diğer yollara bakalım. Burada haftalarımı geçirecek olsam bile razıyım!" diyerek elini sinirle yola vurdu. Tabii ki sonrası acıyla elini tutup üflemesi olmuştu.
"Kahretsin, ben böyle işin..."
"Ne yapacağız peki?" diye sordum. Tayfun'da o arada sigarasını söndürmüş ve yanımıza çömelmişti.
"Büyücü olan sensin. Asıl sana sormamız lazım." dedi Tayfun bıkkın bir bakışla. O da sinirlenmişti bu işe farkındaydım ancak, sadece tüm gününü o heba etmemişti. Hepimiz harcamıştık. Hepimizin sinirlenmeye hakkı vardı ve Tayfun'un küçük çocuklar gibi mızıldanmalarını işitmek beni de sinir etmişti.
"Belki yanlış tahmin etmiş olabilirim. Ama Sevim de haklı. Belki diğer yollardadır."
"Sen şimdi beni haklı gösterince aklıma geldi. Belki de biz doğru yol üzerindeydik. Yanımızdaki küçük binalardan birindeydi belki, sadece biz fark edememiş olabiliriz."
"Yani diyorsun ki üç tur attığımız yolu baştan turlayalım?" diyerek kaşlarını kaldırdı Tayfun.
Sevim yerinde biraz huzursuzca kıpırdandı ancak genzini temizleyerek Tayfun'u yanıtladı. "Olabilir, hiçbirimizin aklına yandaki evlere bakmak gelmemişti. Belki cidden oradaydılar."
Sevim bu sefer cidden ciddi ve emin davranmıştı. İnsan kendini ona hak vermeden edemiyordu.
"Denemekten zarar gelmez Tayfun. Hadi. Oyalanacağımıza devam edelim." dedim ve hepsinden önce ayağa kalkarak yoldaki en yakın eve attım kendimi. Çember boyunca eşit mesafeler boyunca dokuz ev vardı. Bu durumda hepimize üç ev düşüyordu.
Baktığım üç evinde bomboş çıkması benim talihsizliğimdi sanırım. Sadece boş, yer israfıydı evler. Hemde böyle müzeler yakışık olmamıştı.
Tayfun'da benim gibi başı eğik bir vaziyette son evinden çıkınca seslendi. "Üç ev de bomboştu. Bence Sevim yanıldı."
Kaşlarımı çattım. "Sevim nerede? O an sahip olduğu enerjiyle hepimizden önce çıkmış olması gerekirdi." dediğimde Tayfun'da dediğim cümlenin gerçeklik payına vardı. Hemen Sevim'in girdiği ilk eve girdi ve bende en son girmiş olması gereken eve baktım. Bu evde diğerleri gibi boştu ve Sevim yoktu.
"Eylem!"
Evden dışarıya çıkarak Tayfun'a baktım. Anın heyecanına kapılmıştım ve yüreğim ağzımda atıyordu. Tamam belki bu yaptığımız gereksiz bir kuruntuydu ancak ejderha sırtından bu yana macerasız kalmıştım. Tetikte olmam gerekiyormuş gibi hissediyorum ve bu cidden rahatsız edici.
Sevim'in girdiği ikinci evin kapısında duruyordu. Yüzü bembeyaz kesilmişti. Korku dolu bir ifadeyle bana baktı ve üç basamaktan oluşan merdivenden aşağıya yuvarlandı.
Koşarak yanına gittim. Elimi bileğinin üzerine yasladığımda hala nabzının güçlü bir şekilde attığını görünce rahatladım. Onu kaybetmeyi kaldıramazdım.
Onu bu hale sokacak şeyin ne olduğunu merak ederek evin içerisine baktım. Dokuz evin içerisinde dolu olan, hatta içerisinde eşya olan tek evdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Büyücü -Ara Verildi-
FantasiUnutulmuş bir zamanın, unutulmuş savaşı dönmek üzere. Büyücülerin bu savaşta şansı yok. Ellerinden gelen tek şey ölümlerini beklemek. Peki, bu karanlıkta bir umut ışığı doğarsa ne olur? Hafızasını kaybederek çevresindekilere acı çektiren bu kızın sa...