Part 31 : Maç & Kolye

207 11 9
                                    

Eylül kolumun altına girerken Çağla ve Çınay'ın annesi bizi izliyordu. "Aman, aman. Dikkat et, fazla kendisine yüklenmesine izin vermeyin!" demesine rağmen Eylül benim ağırlığımın birazını bile taşımama yardım etmiyordu. Tonlarca iğne yaptıkları ayağım üstünde durmaya çalışırken ağlamamak için kendimi kasıyordum resmen. 

Eylül ise yanımda ikizlerin annesine çaktırmadan gülüyordu. Bu oyunu kabullenmiş olabilirdi, evet. Ama sanırım bedel ödemeyeceğimle ilgili bir anlaşma bağlamamıştık.

"Pekala. Müdür sizin hikayenizi duyunca (Özellikle Eylem'in yarasını.) binada sizin için bir daire ayırttı.  Anahtarı sana veriyorum Eylül. Üstünde daire numarası yazıyor ve kırk ikinci katta." diyerek revirin kapısını ardımızdan kapatırken son kez seslendi. "Biz sizi sonra ziyarete geliriz, olur mu?" Başımla onu onayladım ve ağlamamaya dikkat ederken kolumdan çıkıp önüme geçen Eylül'ü takip etmeye başladım.

"Ne olurdu yardım etsen, hı? Ölür müydün? Dünya'nın sonu mu gelirdi?" diye acıklı acıklı seslendim. Keşke iğne yapmalarına izin vermeseydim. Çünkü bu yara iğnelerden önce de vardı ve canımı bu kadar yakmıyordu!

"Ediyorum. Yalanına ortak oldum ve Eylül gibi saçma salak bir isme katlanıyorum. Ne olurdu yabancı bir isim sallasaydın?" 

Gözlerimi ensesine dikerek ilerlemeye devam ettim. Revirdeki hemşireyle yaram hakkında uzunca konuşmuştum. Yirmi beşinci katta geniş kapsamlı bir hastane vardı. Ve tahmin edin, elbette ameliyatların hepsi doğaüstü varlıklarla ilgiliydi!

Açıkçası ameliyat listesini okuduktan sonra "Bu insanlar hiç mi kansere yakalanmıyor, hiç mi vücutlarında tümör oluşmuyor?" diye düşündüğüm doğrudur. Ancak tabii ki, sihir dünyası ve normal dünya arasında fark olacağını biliyordum. Ama ben ya büyü güçlerine sahip olmama karşın grip olursam, ben nereli olacaktım?

"Ah!" diyerek geriye sendelediğimde asansörün içine yerleşmiş Eylül, bana garip garip bakıyordu. "Kızım sen salak mısın? Çok merak ediyorum önündeki demir kapıyı nasıl fark edemiyorsun! Hı, daha fazla rezillik çıkarma başımıza çabuk gel yanıma. " diyerek parmağıyla asansörün boş kısmını işaret edince söylene söylene gösterdiği yere geçtim. Kırk ikinci düğmeye basınca kendimi kapanan kapılardan olabildiğince uzaklaştırıp, cam kenarlara yaslandım. Binanın bodrum katları dahil altımızdaki birkaç kat alabildiğine uzuyor ve uzaklaşıyordu. Başımı Eylül'e çevirdiğimde yere çömelmiş, kafasını cama yasladığını fark ettim. "Niye bakıyorsun öyle? Çok mu garibim?" diye sordu.

Başımı iki yana salladım. "Sadece..." diye cümleye başladım ancak açılan asansör kapısı sözleri ağzımı tıkmıştı. Eylül hızla ayağa kalkıp kendini asansörden dışarı atınca bana da onu takip etmek düşmüştü.  Kendince hızla bir yol bulup bir kapıya anahtarı dayadı ve kapı gıcırdayarak açıldı. Onu takip etmeyi sürdürerek içeriye girdim. "Sadece ne?" diyerek sordu ardımdan kapıyı kapatırken.  

Duvarda elimi gezdirerek lambaların anahtarını bulup ışığı yaktım. "Sadece gerçek ismini merak ettim."

Arkasını dönüp bana yumuşak bir bakış attı. Sanki savunmasız, darbe üstüne darbe yemiş, yeni bir darbe bekleyen ve buna kıyasla çok yoğun bir acısı varmış gibi hissetmiştim bir anda. Odanın çilek kokulu huzurlu atmosferi bozulmuş ve yerini hüzün ve acı kaplamıştı. 

"Ben bir yetimim." diyerek cümleye başladı. "Bu yüzden gerçek adımı kimse bilmiyor, ya da seslenme ihtiyacı hissetmiyorlardı. Patron ise beni yanına almıştı ve sağ kolu yapmıştı. Ama o kimseye adıyla seslenmezdi. Sana seslendiğinde anlamazsan ölürdün."

Derin bir soluk alarak kendini odanın ortasındaki iki yataktan birine attı. "Bu yüzden Eylül benim ilk adım. Gerçi daha havalı bir şey tercih ederdim ama... Hey, niye kapıda dikildin öyle? Çabuk ben gece lambalarını yakıyorum, sende ışığı kapat gel. Uykum var benim."

Genç Büyücü -Ara Verildi-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin