Thorn'un boynuna atlarken kolumu aşağıya sarkıttım. Kayhan, Sevim'i kaldırarak bana uzattı. Sevim'i Thorn'un boyun girintisine yaslarken düşünmeden edemiyordum. Thron'un sırtında uçarken o kadar sarsıntıda nasıl düşmüyorduk? Üstelik Sevim'le Tayfun'un bilinçleri yerlerinde değildi. Nasıl tutunacaklardı?
Sevim'i iyice ejdere yasladığımdan emin oldukta Kayhan'ın uzattığı Tayfun'u Sevim'in yanına yasladım. Bir anda rank diye uyanıp birbirlerinin dudaklarına yapışmazlarsa şanslıydım.
Son olarak elimi aşağıya salladım ve Kayhan elimi tutarak kendini yukarıya çekti.
"Şimdi nereye gidiyoruz?"
"Dalyan'a. Can orayı bildiğini söyledi."
Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Ben öyle bir yer hatırlamıyorum."
"Haritada işaretleyebilirmişsin. Muğla'nın güneybatısında bir bölgeymiş. Ufak bir kasaba. Tabii son yıllarda mahalle sayılmış."
"Pardon ama ben bir mahalleyi nereden bulabilirim?"
"Güneybatıdan herhangi bir yeri işaretleyip ver işte Thorn'a. Sen bilmiyorsan ben nereden bilebilirim?"
Gözlerimi devirerek cebimden haritayı çıkarttım. Mavi okun yanına kırmızı bir ok gelmişti. Sanırım bunlar auralardı.
Mavi oktan itibaren Muğla'nın güneybatısına doğru parmağımı ilerlettim. Sonradan aklıma gelen bir düşünceyle Kayhan'a baktım.
"Ama Can giderken auraları bulmamı istemişti."
"Biraz dinlenecekmişsin sadece. Hem üstelik seni artık tek başına bırakmak istemiyor."
Kaşlarımı çatıp Kayhan'a baktım. Rahat tavrıyla ejderhanın pullu sırtıyla, kanat girintisinin olduğu kısma oturmuş ve ağırlığını sırta yaslamıştı. Hafifçe yerden esen rüzgar saçlarını dalgalandırınca elini ceketinin iç cebine doğru uzattı ve bir sigara paketi çıkarttı. Dudağına yasladığı sigara için sol elini rüzgara siper ederek sigarayı yaktı. Duman havaya karıştı.
Elimdeki haritayla kararsız bir şekilde Thorn'un önüne doğru ilerledim. Büyük, iri gözleriyle hareketlerimi takip ediyordu.
Elimdeki haritayı ona görünecek şekilde açtım ve ağzımı araladım. "Az önceki konuşmaları duydun mu bilmiyorum ama Can, Dalyan diye bir yere gitmemizi istemiş. Ve ben neresi olduğunu hatırlamıyorum. Sen belki -" dememe kalmadan Thorn büyük bir görkemle doğruldu ve silkeledi, Kayhan'ın çığlığıyla havayı yırtarak ve Tayfun'la Sevim'e yapışarak yere düştüğünü fark ettim. Çimenlik araziye toslama nedeniyle Tayfun ve Sevim, ağızlarının en dibine kadar toprağa gömüldü. Kayhan ise sekerek biraz öteye fırlamıştı. Sigarası nereye fırlamıştı en ufak bir fikrim yoktu.
Thorn bedenini silkerken oluşan kuvvetli rüzgar akımı saçlarımı ağzımın içine doğru ve geriye uçuştururken gelen toz toprak nedeniyle elimi yüzüme siper ettim. Gözlerimi iki saniyede bir kırpıştırmak zorunda kalıyordum.
Thorn'un kızgın kükreyişi dağ boyunca yankılandı ve kanatlarını kaldırdı. Adeta gitmek için çırpınıyordu. Harita da elimden uçmuştu.
"Beni yeraltındaki boğucu hücremden çıkardığınız için minnettarım." dedi eko yapan kalın sesiyle. Bakışlarında bile öfke patlaması yaşıyordu. "Ancak beni yasak bölgeye götüremezsiniz. Bunun için üzgünüm, ama sizin için iyilik yaptığımı elbet bir gün an-"
Görkemli kükreyişi bir hayvanın uluyuşuna dönüştü boğukça. Kanatları hızla inip yükseldi ve tüm kudretiyle tekrar bağırdı. Can çekişiyordu sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Büyücü -Ara Verildi-
FantasiaUnutulmuş bir zamanın, unutulmuş savaşı dönmek üzere. Büyücülerin bu savaşta şansı yok. Ellerinden gelen tek şey ölümlerini beklemek. Peki, bu karanlıkta bir umut ışığı doğarsa ne olur? Hafızasını kaybederek çevresindekilere acı çektiren bu kızın sa...