Part 2 : Kaybolan Öğretmenler

1.3K 43 4
                                    

Sürekli ağrıyan ve içten içe bilincime baskı yapan gözlerimi açabildiğimde şaşırdım.

Nerede, neden ve niçin burada olduğumu bilmiyordum. Arkamdaki ağaçtan elimi koyarak destek alıp ayağa kalktım. Yaprakların ayaklarım altında hışırdayışı kulaklarımı doldurdu.

Tamamen doğrulduğumda ilk başta tökezledim. Ama sonra kendimi toparladım. Gözlerimi kısıp çevreyi gözetlemeye başladım. Neler olduğunu hatırlayamıyordum. Özellikle dün gece, o kadar silikti ki...

Birkaç adım atarak açıklığa yürüdüm. Kot pantolonum, deri ceketim ve beyaz t-shirt'üm toz toprak içinde kalmıştı. Saçlarımın  içine muhtemelen yaprak ve böcekler karışmıştı ve darmadağınıktı. Gözlerim tüm gece boyunca ağlamışım gibi zonkluyordu.

Açıklığa başım eğik bir şekilde girdim. Başımı kaldırdığımda bir grup insanı görüp ağacın arkasına saklanmam bir oldu. Kendi kendime neden böyle yaptığımı sorgularken tekrar açıklığa çıkmaya çalıştım. Ancak vücudumu tek bir milim dahi oynatamamıştım.

Ağacın arkasından grubu izlemeye başladım. Konuştuklarını rahatça duyabiliyordum.

Yerde yatan birisinin başına toplanmıştı. Gruptan gece karası saçları ve gözleri olan bir çocuk yüzünü buruşturdu.

"Güçleri gitmiş. Her kim onu öldürdüyse muhtemelen güçlerini almak için yaptı."

Konuştuğu sarışın kız mavi gözlerini yumarak sakinleşmeye çalıştı. Tırnakları eline batıyordu. Sesi yeni ağlamış gibi çatlak çatlak çıkıyordu. "Ama neden Bora? Neden o? Onun burada işi neydi? Kim getirdi? Neden Bora öldü!"

Sözlerinden sonra omuzları sarsıldı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Bu Bora, başka bir Bora'da olabilir diye düşündüm.

Gruptan onun gibi sarışın bir kız çıktı ve ağlayan kıza sarıldı. Ağlayan kız, tüm ağırlığını sarıldığı kıza vermiş gibi görünüyordu.

"Selin, ağladığın yeter artık. Bora'nın güçlerini bulmak zorundayız. Bora gerçekten güçlü bir büyücü ve ben bunun kişilikten kaynaklandığını hiç sanmıyorum."

Kız, Selin'in sırtına vurdu. "Abla, Kayhan haklı. Ne olur gözünü seveyim gidip arayalım. Hem güç seviyesinden dolayı radara çok çabuk yakalanır. Ne de olsa bir kırmızı o!"

Sözleri üstüne kaşlarım ister istemez çatıldı. Kırmızı. Bu kelime, bu basit kelime dün geceye ait bazı şeyleri canlandırmaya çalışıyordu. Ama bir şekilde bloke oluyordu. Dün gece gerçekten kötü bir şey olmuştu.

Bir an aklıma gelen düşünceyle yutkundum. Bu benim suçum olabilir miydi? Yerde yatan bu ölü Bora'yı, ben öldürmüş olabilir miydim? Parmaklarımı çapraz yapıp ağlama isteğimi bastırdım.

Mutlaka öğrenecektim.

Grup ufak tefek hareketlerle açıklıktan uzaklaşınca içimden ona kadar saydım. İyice uzaklaştıklarına kanaat gerince yerdeki belli belirsiz cesede doğru koşmaya başladım.

Yanına gelince kendimi cesedin yanına, yere attım. Dizlerimden destek alarak çömeldim. Cesedi görür görmez çığlık atma isteğim çoğalmıştı.

Kumral saçları, ağzının solundaki ben ve burnunun şekli onu tanımama yetmişti.  Teni daha soluktu. Ela gözleri açık değildi. Her zaman ki gibi şaka yapıp gülmüyordu. Gamzeleri belli olmuyordu. Ama yine de oydu. Tanımıştım. Ve bu sadece yüreğimin burkulmasına sebep oldu.

Onu görünce, dün gece olanlar birbir zihnimi işgal etmeye başlamıştı. Korkuyordum. Havanın sıcak olmasına rağmen titriyordum. Zar zor bulabildiğim bir güçle ormanına çıkışına doğru emeklemeye başladım.

Genç Büyücü -Ara Verildi-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin