Göğsümde bir hiçlik hissiyle savaşıyordum. Uzun süredir kırpmadığım gözlerim artık acımaya ve titreşmeye başlamıştı. İnatla önümdeki boyasız duvara bakmayı sürdürdüm. Gıcık gidiyordum bu hayata, gıcık gidiyordum bu hatırladığım beş dakikalık hayata.
Sırtımı birbirine hemen hemen çok yakın iki duvardan birine yaslamıştım. Bacaklarım yere serilmişti. Sol dizim kırılmış, havaya bakıyordu. Kollarım, bacaklarımın yanında yerdeydi.
Üstümde kot pantolonum ve bana bol gelen bir sweatshirt vardı. Ama işin garip yanı sweatshirt erkek parfümü kokuyordu. Pahalı bir parfüm.
Kaşlarımı çatarak duvara bakmayı sürdürdüm. Zihnim bomboştu. Adıma yoğunlaştım özellikle. Adım ne benim?
Ayşe, Elif, Selin, Sinem, Sevim, Ela, Melis, Şenay... Neydi benim adım? Her isim bomboş, anlamsız geliyordu. Sadece bazılarında bir kıpırdanma hissediyordum. Ama hiçbiri tamamlamıyordu içimdeki boşluğu.
Adımı bilmeye muhtaçtım sadece. Sanki adımı bilsem, zihnimdeki uçurum kapancaktı. Soru işaretleri susacaktı. Her cevapsız sorunun yanıtı önüme serilecekti.
Çatlak borulardan akan su, pantolonumu ıslatınca irkilerek doğruldum. Buradan gitmem lazımdı.
Kafamı salladım. Daha nerede olduğumu bile bilmiyordum. Kim olduğumu bilmiyordum. Ve zihnimdeki boşluk beni öldürüyordu. Hiçbir şeyi bilmemenin sıkıntısı üzerime çökmüştü.
Uyandığımda kendimi bu sokakta bulmuştum. Kimse yoktu. Gün yeni doğuyordu. Şimdi ise öğlen saatlerini çoktan geçmişti. Ve uyandığımda olduğu gibi hiçbir şeyi hatırlamıyordum hala.
Sadece arada bir, bir ses zihnime fısıldıyordu. Bu bir sınav. Sınavdasın şu an. diye.
Ellerimle oynayarak sokaktan çıktım. İnsan sesleri duyuncaya kadar da sabit bir hızla ilerledim. Sokaklar, ilk uyandığım yerden pekte farklı değildi. Sadece gittikçe gözüme daha temiz gözüküyordu o kadar.
Sonunda ana caddeye çıktığımda önümde birsürü insan vardı. Yanımdaki binaya girip çıkıyorlardı. Binanın üstündeki etikette "Evren Özel Lisesi" yazıyordu. Bu isim tanıdık gelmişti. Hemde çok tanıdık.
İnsanlara çarpmamaya dikkat ederek aralarından süzüldüm. Tuhaf bir şekilde izlendiğimi hissediyorum. Soğuk bir his tüm vücudumu ele geçirmişti. Bir çift göz beni sıkıca göz hapsinde tutuyormuş gibi.
Korkarak etrafa bakındım. Ama herkes kendi işine odaklanmış gibi görünüyordu. Ama o soğuk his bir türlü peşimi bırakmıyordu.
Yalnız kalmam gerektiğine karar verdim. İnsanların arasında bulunmak ödümü kopartıyordu. Yalnız kalmalı, ve neler olduğunu sakin kafayla tekrar düşünmeliydim. Kim bilir, belki bir şeyler hatırlardım.
Okulun öteki tarafındaki ara sokağa yöneldim. Burası ufak bir gölle dip dibeydi neredeyse. İskele kısmında ve iskeleye açılan taş yolda bir kalabalık toplanmıştı. Halkanın ortasından bağırışlar, çığırışlar yükseliyordu.
Yalnız kalma kararımdan bir süre vazgeçip kalabalığa doğru ilerledim. Herkes heyecanla halkanın ortasına bakıyordu. Geridekiler olanları görebilmek için parmakuçlarında yükseliyorlardı.
İnsanları yara yara ortaya doğru ilerlediğimde nutkum tutuldu. Kahverengi, dümdüz saçlı tatlı bir kız yerde yatıyordu. Burnu ve kaşı patlamıştı. Ağzının kenarları kanlanmıştı. Elleriyle kendini korumaya çalışıyordu. Ama çok güçsüzdü.
Kaslı bir kız yumruğunu kızın üstünde sağlıyordu. Her sallayışında kız korkudan çığlık atıyordu. Ama iri yarı kas yığını bundan sadistçe bir zevk alıyordu. Yamuk bir gülümseme yerleşiyordu suratına.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Büyücü -Ara Verildi-
FantasiUnutulmuş bir zamanın, unutulmuş savaşı dönmek üzere. Büyücülerin bu savaşta şansı yok. Ellerinden gelen tek şey ölümlerini beklemek. Peki, bu karanlıkta bir umut ışığı doğarsa ne olur? Hafızasını kaybederek çevresindekilere acı çektiren bu kızın sa...