Ahşap ve özensiz masanın başına doluştuğumuzda herkes kendi halindeydi. Tayfun, hala gözbebekleri arada bir yukarı kayan Sevim'le ilgileniyordu. Kayhan kendi halinde bir tabletle uğraşıyordu. Sinem ise kulağına bir kulaklığı takmaya çalışıyordu. Ama elini her çekişinde kulaklık yere düşüyordu. Sinem ise oflayarak onu takıyordu. Yılmadan tekrar ve tekrar.
Can ve Kerimhan masanın başında bir konuyu tartışıyorlardı. Can arada kızıyor ve Kerimhan'ın saçını bozuyordu. Kerimhan ona her ne kadar sinirle baksa da tepki vermiyordu.
Yani, anlayacağınız yine tek kalmıştım. Sinem'i kulaklığıyla mücadelesinden dolayı rahatsız etmek istemiyordum. Çünkü emindim ki, onunla uğraşırken sinir olmuştu. Konuşmaya çalışırsam sinirini bana kusabilirdi.
Öte yandan diğerlerinin muhabbetlerini de bölmek istemiyordum. Bu yüzden Kayhan'ın yanındaki koltuğa kuruldum. Elindeki tablete başımı eğerken sekmeyi kapattı. Tablette görebildiğim tek şey kalpli şablonlar ve 'Hayat Eşi' yazısıydı.
Kafam karışmış bir şekilde Kayhan'a baktım. Bana ifadesizce bakmaya çalışıyordu. Ama ben bakışlarındaki endişeyi görebilmişti.
Ben hafızamı kaybetmiş bir şekilde bunların karşısına getirilmiştim, kim olduğunu hatırladığım bir aileyle yaşamıştım, bir ejderhanın sırtında uçmuştum ve tüm bu dertlerime karşın Kayhan'ınki bu muydu?
Ona baktıktan sonra aklımda bir genel değerlendirme yaptım. Kayhan benden bir yaş büyüktü. Yani 18'indeydi. Daha evlenmek için küçük filan değil miydi?
Bir süre yüzüne ifadesizce baktım. Sonra karnımda hissettiğim sancıyla daha fazla tutamayacağımı anlayıp kahkahamı sertbest bıraktım. Kayhan'ın gizlemeye çalıştığı panik ifadesi, şimdi tüm gerçekliğiyle ortadaydı.
Kahkaha atarken karnımı tutmaya çalıştım. Ama nafile, gülmekten yarılmıştım bile.
Biraz daha gülersem insanların dikkatini çekeceğimin farkındaydım. Kayhan'da bunun farkındaydı elbette. Kendimi kasışımı da görmüş olmalıydı.
Soğuk elinin çenemi sardığını hissettim. Kayhan sessizce başımı ona çevirdi. Eli, gülmek için mücadele eden çenemi kapatmıştı.
"Sus lan. Duyacaklar birazdan."
Sakinleştiğimden emin olana kadar çenemi bırakmadı. Çenemin hareketi kesilince elini yavaşça çekti. İyi olduğumu sorgularcasına yüzüme bakıyordu.
"Bak bu biraz özel bir durum."
Kaşlarımı kaldırıp ona baktım. "Hiçbir kız sana yüz vermedi mi?"
Suratı önce kızardı sonra morardı. Tuhaf. Bu eylemi bir şekilde sadece kızlara yakıştırmıştım. Çünkü Kayhan'da bir tuhaf olmuştu.
"Hayır. Daha özel. Senden buna karışmamanı, beni sorgulamamanı ve elbette ki bunu kimseye anlatmamanı istiyorum."
Gülerken elimle hayali bir fermuar çektim ağzıma. O da bu tavrıma gülümsedi. Can öksürene kadar gözlerine baktım. Endişesi gitmişti.
Bakışlarımı Kayhan'dan Can'a yönelttim. Tedirgin bakışlarla bana bakıyordu. Onun yanındaki Kerim'in ise zafer kazanmış tarzı bir ifadesi vardı.
"Eylem, öhm. Şey, bak kızma. Ya da dalga geçtiğimizi sanma. Çünkü bunlar gerçek ve sana tüm ciddiyetiyle anlatıyoruz. Kızma, olur mu? Lütfen."
Sözlerini gülerek karşıladım. "Sen önce bir anlatta kızıp kızmayacağıma sonra bakarız."
İleriden Tayfun'un sesini işittim. "O ne lan öyle, terlik atmaya hazırlanan anne gibi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Büyücü -Ara Verildi-
FantastikUnutulmuş bir zamanın, unutulmuş savaşı dönmek üzere. Büyücülerin bu savaşta şansı yok. Ellerinden gelen tek şey ölümlerini beklemek. Peki, bu karanlıkta bir umut ışığı doğarsa ne olur? Hafızasını kaybederek çevresindekilere acı çektiren bu kızın sa...