Sevim çantasına tıkıştırdığı kahverengi-yeşil renkleriyle dolu bir ceketi bana uzattı. Tek kaşımı havaya kaldırdım.
"Ciddi misin?"
Sevim omuz silkti. "Bunu Gölgelerin Efendisi'nde okumuştum. Bu tonlar, orman gibi ortamlarda kamufle olmanı sağlıyor."
"İyi de bunun altı nerede?"
Kaşlarını çatarak bana baktı. "Bak orayı atlamışım. Neyse zaten fetüs pozisyonunda durursan daha az yer kaplar ve daha rahat dolaşırsın."
Sevim'in sözlerine inanmasam da kendi ceketimi çıkartıp ona verdim. Sonra da onun tabiriyle "Kamufle Ceketi"ni üstüme geçirdim. Yakalarından eğerken Sevim beni süzüyordu.
"Sana yakıştı. Saçını saklamayı unutma. Yoksa yerini belli edersin." dediğinde başımı salladım. Sanki gizli ajancılık oynuyorduk.
Sevim ve Tayfun, artık bir insan değil de büyücü olduğumu öğrendiklerinde şaşırtacak derecede az tepki vermişlerdi. Onlara ne olduğunu sorduğumda Tayfun bana sırıtmıştı.
"Biz seni sen olduğun için sevdik Eylem. Beynimizi yemek isteyen bir zombi olsaydın da seni severdik. Hala seviyoruz."
Söylemek kolay tabii. Ama ben beyin yiyen bir zombi olsaydım, gözünü bile kırpmadan beni öldüreceğini adım gibi biliyordum.
Ben ceketi giydikten sonra Sevim'le kızlar tuvaletinden çıktık. Sevim, gizli ajancılık oynunu sürdürüyordu. Duvardan duvara atlıyor, durmadan etrafı gözetliyordu. Onun fantastik dünyasına hayrandım ama bu, biraz aşırıya kaçmıştı işte.
Müdürün odasına geldiğimde kapıyı aniden açıp içeriye girdim. Can odada volta atarken Tayfun, sakin sakin Dünya Haritası'nı inceliyordu. Ama içten içe aslında onun, çığlıklar atmak istediği, ağlamak istediğini biliyordum. Hissediyordum.
Sevim "Nasıl olmuş?" diye yeniden şakıdı.
Can bir süre beni süzdü. Ve gözlerinde bir saniyelikte olsa bir değişiklik gördüm. Ama o kadar kısa sürmüştü ki, ne olduğunu ben bile anlamamıştım.
"Fazla işe yaramaz. Aurası çok güçlü ve yerini kolayca belli eder."
"Desteğin için sağ ol ya..." diyen Sevim'i işittiğimde gülümsedim.
"Sorun değil."
Dediğim bu iki kelime üstüne üç çift göz bana dönmüştü. Bakışlarımı Tayfun'a odakladım.
"Sorun değil Tayfun. İçinden ne geliyorsa dök."
Tayfun'un bakışları yere çevrildi. Sevim'e Tayfun'la ilgilenmesi için işaret verdim. Sevim beni onaylayıp Tayfun'u sınıfa götürdü. Onlar kapıdan çıkınca ilgiyle Can'a baktım.
"Kardeşin ölüyor ama sen bu kadar sakin kalmayı nasıl becerebiliyorsun?"
Can, artık iyice koyulaşmış ela gözlerini bana dikti. "Kaybettiğim ilk kişi Bora değil. Ve sonuncusu da olmayacak. Neyse artık, hadi gidelim. Vaktimiz daralıyor."
Can koluma yapışıp beni sürükledi. Okuldan çıkarken ona, kolumu bırakması konusunda sızlanıyordum.
***
"O da neydi?"
Durduğumu anlayınca Can'da durmak zorunda kalmıştı. Bıkkınlıkla bana baktı.
"Bu demek ki Eylem, büyücülerin bize yaklaştığının sembolik bir ifadesi. Şimdi acele edemezsek buradan canlı çıkamazsın."
Dediklerine uyup tekrar ilerlemeye başladım. Ama büyücülerin patlayan havaifişeğinin sesi beynimde yankılanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Büyücü -Ara Verildi-
FantasyUnutulmuş bir zamanın, unutulmuş savaşı dönmek üzere. Büyücülerin bu savaşta şansı yok. Ellerinden gelen tek şey ölümlerini beklemek. Peki, bu karanlıkta bir umut ışığı doğarsa ne olur? Hafızasını kaybederek çevresindekilere acı çektiren bu kızın sa...