Sevim, müdürün sorgulama ışığını yüzüme doğrulttuğunda gözlerimi kırpıştırmak zorunda kaldım.
Tayfun kapıyı kapatmış ve perdeleri sıkıca çekmişti. Odadaki tek ışık kaynağı gözüme yansıdığı için gözlerim yanıyordu.
"Eylem Elmas. En iyi arkadaşınızdan bir olayı saklama suçunda, suçlu olarak gösterildiğiniz için sorgu odasına gelmeye hak kazandınız! Şimdi dökülseniz iyi olur."
Sevim cümlesini bitirdiğinde kıkırdadığını işittim. Demek kötü polisi oynamayı sevmişti...
"Yanıldığınızı ve benim, Sevim Hanım'a hayatımdan geçen herşeyi anlattığımı iddia ediyorum efendim." diye diklenerek geri yanıt verdim. O ne kadar kötü polis olursa bende bir o kadar zoru oynarım.
"Yeter!" diye Tayfun bağırdığında yerimde sıçradım.
Onu daha önce bu kadar gür bir sesle bağırırken, daha doğrusu bağırırken bile hiç görmemiştim. Boynunun sağ tarafındaki damar belli oluyordu ve çok hızlı nefes alıpveriyordu.
Geriye dönük taktığı şapkasını tek eliyle çekip koltuğa fırlattı.
"Bilmek istiyorum Eylem! Bora'ya ne olduğunu, iyi olup olmadığını, mavi ışığın olayını, hocaların aniden kayboluşunu, o mavi ışığı nasıl yaptığını, dün ya da bugün neler olduğunu, hepsini, evet ! Hepsini merak ediyorum! Bize anlatman lazım! Ben Bora'nın ne kadar en yakın arkadaşıysam." Sözlerini kesip Sevim'i işaret etti. "O da senin o kadar yakın arkadaşın. Onun da, benim de bilmeye hakkımız var. Lütfen anlat."
Önümde çömeldiğinde yüzünü daha rahat görmüştüm. Yanakları öfkeden, gözleri de sinirden kızarmaya başlamıştı. Aptal değildim. Azıcık daha üstelersem Tayfun'un bana zarar verebileceğinin farkındaydım.
"Pekala." diyerek yenilgiyi kabullendim. Sonra hala yüzüme yansıtılan ışığı ve ona alıştığımı fark ettim.
"Ama ilk önce şu perdeleri açın ve ışığı kapatın. Gözüm acıyor." dediğimde Tayfun perdeleri açarken Sevim ışığı söndürdü.
Kısa bir süre sonra ikisi de karşımdaki deri koltuklara kurulmuştu. Sevim öne doğru eğilmiş, yumruk yaptığı elini çenesine, dirseğini de bacağına dayamıştı.
Tayfun, rahatça kurulmuştu. Kucağında elleriyle oynuyordu.
Genzimi temizledikten sonra anlatmaya başladım.
"İki gün önce açık penceremden içeri bir taş girdi. Taş, kısa bir mesafe ilerledikten sonra yatağıma düşmüştü. Taşın yanına gidince üstüne not yapıştırılmış olduğu fark ediliyordu. Not, Bora'dandı. Şimdiki zamana göre dün, o zaman göre yarın buluşmak istediğini yazmıştı. Akşam ve ormanda. Biz bunu sık sık yaptığımız için benim için bir sorun oluşturmamıştı."
"Bir dakika, bir dakika. Şimdi sen bize Bora'yla gizlice çıktığını mı söylüyorsun?"
Sevim'in sözleri üzerine yanaklarım kızarmaya yüz tutmuştu. "Hayır, sadece arkadaşça zaman geçiriyorduk."
"Ya tabii, bende Bora'yla akşamları gizlice takılıyordum. Bu çok 'Arkadaşça' " dediğinde kaş-göz hareketleri yapmaya başlamıştı.
Derin bir nefes aldım. "Olay duymak istiyor musunuz, istemiyor musunuz?" dediğimde ikisi de sessizleşip arkalarına yaslanmıştı.
"Annemin arabasını sürmesini biliyordum. Eğer polise yakalanırsam 17 yaşımda olduğumdan ailemin ceza alacağının farkındaydım. Ama bir o kadar da orman yolunca polis olmadığından emindim. Her neyse, ormana yaklaşınca arabayı bir kenara çekmiştim. Kalan yolu yürüyerek ormanın girişine gelmiştim. Çok korktum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Büyücü -Ara Verildi-
FantasyUnutulmuş bir zamanın, unutulmuş savaşı dönmek üzere. Büyücülerin bu savaşta şansı yok. Ellerinden gelen tek şey ölümlerini beklemek. Peki, bu karanlıkta bir umut ışığı doğarsa ne olur? Hafızasını kaybederek çevresindekilere acı çektiren bu kızın sa...