10.BÖLÜM

255 15 18
                                    

🔥

İnsanları yıldızlara benzetiyorum. Gecenin karanlığında, sonsuz gökyüzünde parıl parıl parlayan yıldızlara... İnsanlar da tıpkı onlar gibi ışıldardı. Herkesin kendine has bir parıltısı vardı ve herkesin kendine has hikayesi vardı. Milyarlarca parıldayan insan... Herbiri birbirinden ne kadar farklıydı?

Uzaktan bakınca insanlar da tıpkı yıldızlar gibi muhteşem görünüyordu. Yaşantıları, gülüşleri, tavırları... Fakat yakından baktığınızda bambaşka bir duvara tosluyordunuz. Dediğim gibi, uzaktan bakınca hepsi aynı görünüyordu ama yaklaştıkça farklılaşıyordu.

Kimi iyi kimi kötü, kimi siyah kimi beyaz... Ama herkesin illaki sevilesi bir yanı bulunuyordu. Nasıl ki olumsuz yönleri görülüyorsa, güzel tarafları da görülüp seviliyordu.

Peki ya ben...

Sevilmiş miydim hiç? Mesela durup dururken birilerinin aklına gelmiş miydim? Ne yaptığımı merak eden biri olmuş muydu mesela? Beni görünce yüzünde gülücükler açan birileri? Ya da onu sevdiğim için mutlu olan biri? Ben söyleyeyim, hiç olmadı. Çeyrek asırdır yaşadığım şu hayatta bildiğim bir şey varsa eğer o da kimse tarafından sevilmemiş, değer verilen biri olmamıştım. Ne kadar acı değil mi? Hatta komik...

Bir Hüzün vardı hayatımda... O benim saflığım, berraklığımdı. Yeri geldiğinde koruyucu meleğim, yeri geldiğinde ağlama duvarımdı. Tek dayanağım, güvenli sığınağımdı. O benim şu hayatta sırtımı dayayabileceğim, tereddütsüz güvendiğim tek insandı. O cehennemde mucizevi bir şekilde kazandığım tek varlıktı. Benim her şeyimdi...

Kardeşimdi, ablamdı, arkadaşım, sırdaşımdı... Kısacası o benim her şeyimdi...

Peki ya Hakan?

Hüzün'den sonra yüreğimin kapılarını açtığım tek insan...

Normal şartlarda o sözleri duysaydım eğer, açıkçası çok takmaz hatta o kişiyle muhattaplığımı bitirirdim. Tabi ki ağzının payını verdikten hemen sonra. Fakat ne yazık ki normal şartlar altında değildik. Ne burda bulunmamın sebebi ne de ona olan hislerim... Bunların hiçbiri normal değildi.

Bu sabah kahvaltımı didikledikten sonra ani bir kararla kalkıp bahçeyle uğraşmaya karar verdim. Madem bir müddet -ki ne kadar süreceğinden asla emin değilim- buradayım, o halde her günümü o kafasının içi beton dolu budalanın yaptıklarını düşünüp kendimi harap etmeyecektim. Kendime türlü uğraşlar bulmalı, kafamı dağıtmalıyım diye düşündüm.

Mutfağa girdiğimde herkes bakışlarını bana çevirdi.

"Kamuran Hanım, bahçe malzemelerinin yeri nerede acaba?" Diye sordum mahcupça. Karşımdaki yaşlı kadın ihtiyatla baktı yüzüme.

"Güzel kızım, madem resmiyeti kaldırdık o zaman bende senden bana aynı şekilde hitap etmeni istiyorum." Önce sözleriyle şaşırsam da sonra haklı olduğunu düşündüm. Gülümseyerek bakan yüzüne aynı şekilde tebessüm ederek karşılık verdim.

"Haklısınız... Yani şey... Haklısın Kamuran Abla." Kekelemem karşısında tatlı bir kahkaha attı. Bu hali bulaşıcıydı çünkü mutfaktaki herkes -ben de dahil- gülmeye başladık.

"Hem sen ne yapacaksın bahçe malzemelerini? Salih Efendi haftada bir gelip ilgileniyor güzel kızım."

"Olsun. Ben toprakla uğraşmayı seviyorum. Hem duvarın kenarında ekilmeyi bekleyen menekşeleri görmüştüm. Onları ekerim, bana da uğraş olur." Gelip kolumu okşadığında içim sıcacık olmuştu.

"Dur sen, bekle bakalım." Diyerek yanımdan geçip kapıya gitti. "Koray, oğlum! Bahçe malzemelerini çıkarıver!" Diyerek seslendi. Hemen ardından yanıma gelip üzerindeki önlüğü çıkardı. "Hadi bakalım, Lavinya. İşimiz uzun, düş peşime." Onun o tatlı samimiyetini görünce küçük bir çocuk gibi mutlulukla peşinden gittim.

ÖLÜM ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin